Türk Ticaret Kanunu’nda Yapılması Öngörülen Önemli Değişiklikler
Yazan: Onur Ergün | 06 Mayıs 2024

Geçtiğimiz günlerde, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“Kanun” veya “TTK”) ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (“Teklif”), Türkiye Büyük Millet Meclis’ine (“TBMM”) sunulmuştur.  Bahse konu Teklif’te; birçok konuda ve mevzuatta çeşitli değişiklikler öngörülmüş olmakla beraber bize göre Teklif’in en dikkat çeken kısımlarından biri TTK kapsamında, şirketler hukuku alanında yer alan düzenlemeler olmuştur. Bu yazımızda, Teklif’te bahsi geçen alana ilişkin önerilen ve uygulanması planlanan başlıca değişiklikler tarafımızca özetlenmiştir:

 I.          Yönetim Kurulu Başkan ve Yardımcısı Görev Süreleri

Kanun’un 366. maddesi uyarınca; yönetim kurulu, her yıl üyeleri arasından başkan ve başkanın bulunmadığı zamanlarda ona vekalet etmesi adına bir başkan yardımcı seçmekle yükümlüdür. Teklif’in gerekçesinde, bu düzenlemenin şirketlere her yıl yönetim organizasyonunu yeniden belirleme yükümlülüğü getirmesi ve aynı zamanda başkan ve başkan yardımcısı seçilemediği hallerde bu yetki ve görevlerin kim tarafından kullanılacağının uygulamada zorluklara yol açtığı belirtilmiştir. Değişiklikle beraber, her yıl tekrar eden seçim yükümlülüğü ortadan kaldırılarak, yönetim kurulu başkanı ve başkan yardımcısının, görev sürelerine paralel şekilde seçilebilmesinin önü açılmıştır.

 II.         Yönetim Kurulunun Devredilmez Yetkilerinin Kapsamı

Kanun’un 375. maddesinde yönetim kurulu üyelerinin devredilmez görev ve yetkilerine yer verilmiştir. İlgili maddenin 1. fıkrasının (d) bendinde, müdürlerin ve aynı işleve sahip kişiler ile imza yetkisini haiz bulunan kişilerin atanmaları ve görevden alınmaları da bu devredilmez yetkilerden sayılmıştır.

Bahse konu Teklif’in gerekçesinde; fıkranın anılan bendinde yer verilen "müdürler ile ayni işleve sahip kişiler" ifadesi ile aynı fıkranın (a) bendinde hüküm altına alınan "üst düzey yönetim"e ilişkin düzenleme yapılmasının amaçlandığı, üst düzeyde yöneticinin de yönetim kurulu tarafından belirlenen stratejiyi, politikaları, makro planlan uygulayacak yönetim organizasyonun başındaki kişiler olduğu belirtilmiş olup (d) bendinin lafzı dikkate alındığında şirketin tüm müdürlerinin ve imzaya yetkili olanların atanmaları ve görevden alınmalarının yönetim kurulunun devredilmez görev ve yetkileri arasında yer aldığı ve bu nedenle 375. maddenin uygulaması bakımından çeşitli sorunların ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Yine aynı gerekçede, günümüzde ticari hayatta şirketlerin kendi faaliyetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütebilmesi adına merkezi idare dışında şube açmasının yaygınlaştığı ve bu açılış süreçlerinin hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Bu değerlendirmeler doğrultusunda, Kanun’da yönetim kurulu üyelerinin devredilmez yetki ve görevleri arasında yer alan, “şirketin üst düzey yöneticileri dışında kalan kişilerin atanması ve görevden alınmaları” şirket işlemlerinde kolaylık sağlanması adına yönetim kurulunun devredilebilir bir yetkisi olarak düzenlenmesi öngörülmüştür. Özellikle bu düzenleme ile Teklif’in gerekçesinde de bahsedildiği üzere, şubeler bakımından yönetim kurulu kararı alınmaksızın şube müdürlerinin atanmaları ve görevden alınmaları, bu sayede ticari hayatta şirketlerin daha hızlı ve etkin bir şekilde hareket etmesi amaçlanmıştır.

 III.       Yönetim Kurulunun Toplantıya Çağrılması

Kanun’un 392. maddesi uyarınca, yönetim kurulunu toplantıya çağırma yetkisi yönetim kurulu başkanına verilmiş olmakla beraber genel düzenlemeler kapsamında başkana ulaşılamadığı takdirde başkan yardımcısına bu yetki tanınmıştır. Teklif’in gerekçesinde, bazı hallerde başkanın sessiz kalmasının, yönetim kurulu üyelerinin çoğunluk iradesiyle uyuşmayacağını ve yönetim kurulunun karar alma süreçlerini zorlaştırdığının altı çizilmiştir. Her ne kadar yargılama usulü bu gibi durumlarda mevcut olsa da ticari hayatta şirketlerin hızlı bir şekilde karar alması büyük önem taşımaktadır.

Bahsedilen gerekçeler kapsamında Teklif’te, yönetim kurulu başkanına, yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğu ile toplantı talebinde bulunulması halinde, yönetim kurulunu toplantıya çağırma yükümlülüğü getirilmesi planlanmış, yönetim kurulu başkanı tarafından yönetim kurulunun yine de toplantıya çağırılmadığı veya başkana/başkan yardımcısına ulaşılamadığı takdirde çağrı sahiplerine doğrudan toplantı talebinde bulunabilme hakkı verilmesi düzenlenmiştir. Bu şekilde, şirketlerin kendi bünyesinde müzakere ortamının daha kolay oluşması amaçlanmıştır.

 IV.       Asgari Sermaye Düzenlemelerine Geçiş

Hatırlanacağı üzere, 25 Kasım 2023 tarihli ve 32380 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı uyarınca, şirketlerin kuruluş aşamasında aranan asgari esas sermaye tutarları yükseltilmişti. Anonim şirketlerde asgari esas sermaye tutarı 50.000 TL’den 250.000 TL’ye, kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş halka açık olmayan anonim şirketlerde ise asgari başlangıç sermayesi 100.000 TL’den 500.000 TL’ye ve limited şirketler için öngörülen asgari esas sermaye tutarı da 10.000 TL’den 50.000 TL’ye yükseltilmiş ve bu değişiklik, 1 Ocak 2024 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmişti. Bu değişiklikle beraber halihazırda sermayesi belirtilen tutarların altında olan şirketler bakımından ne şekilde hareket edilmesi gerektiği soru işareti olarak kalmış, bu konuda net bir düzenleme yapılmamıştı.

Teklif uyarınca, bu duruma ilişkin bir geçiş düzenlemesi yapılması planlanmıştır. Şöyle ki; 1 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikte belirtilen asgari esas sermaye tutarları altında kalan anonim şirket ve limited şirketlerin 31 Aralık 2026 tarihine kadar yeni sermeye düzenine geçmeleri öngörülmüştür. Aksi takdirde, bu tarihe kadar uyum sağlamayan şirketlerin infisah edilmiş sayılarak ticaret sicili kaydının terkinini sağlamaları gerekeceği belirtilmiştir. Bu düzenlemenin kolay işleyebilmesi için sermayenin yeni düzenlemeye uyumlu hale getirilmesi amacıyla yapılan genel kurul toplantılarında toplantı nisabı aranmayacağı, kararların toplantıya katılan üyelerin çoğunluk oyu ile alınacağı ve bu kararlar hakkında aleyhe imtiyaz kullanılamayacağı düzenlenmiştir.

Ayrıca aynı maddede, kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerin sermayesinin yeni asgari sermaye tutarına intibak etmesi hakkında da düzenleme mevcuttur. Bu şirketlerin 31 Aralık 2026 tarihine kadar başlangıç sermayeleri ile çıkarılmış sermayelerine ilişkin geçişi sağlamaları planlanmıştır. Yine burada, geçiş sürecinin kolay ve hızlı olması adına ek düzenlemeye yer verilmiş ve bir örnek ile açıklanmıştır. Teklif’te bu konuya ilişkin verilen örnek şu şekildedir:

“(…) başlangıç sermayesi 300.000 Türk Lirası, çıkarılmış sermayesi ise 1.000.000 Türk Lirası olan kayıtlı sermaye sistemini benimsemiş olan bir şirket, başlangıç sermayesi 500.000 Türk Lirasından az olduğu için infisah durumuyla karşılaşmayacak, bu ve benzeri durumda bulunan şirketler intibakı sağlamadıkları takdirde çıkarılmış sermayeleri 250.000 Türk Lirası ve üzerinde olduğu müddetçe kayıtlı sermaye sisteminden çıkmış sayılacaktır. Çıkarılmış sermayenin, 250.000 Türk Lirasının altında olması halinde ise bu şirketler de infisah etmiş sayılacaktır.”

Genel olarak şirketlerin 31 Aralık 2026 tarihine kadar sermayelerini yeni düzenlemeye göre intibak etmesi hedeflenirken Ticaret Bakanlığı’na, şirketlere 31 Aralık 2026 tarihine kadar verilmesi planlanan bu süreyi birer yıl olarak en çok iki defa uzatma yetkisi verilmesi de yine Teklif’te yer almaktadır.

 V.        Sonuç

Günümüzde ticari hayatın hızlı bir şekilde geliştiği ve değiştiği gerçeği göz önüne alındığında, şirketlerin kendi bünyesinde daha kısa sürede karar alması ve bu kararları uygulamaya geçirmesi önem arz etmektedir. Bu nedenle, Teklif’te yer alan, yönetim kurulu yetkilerinin devrine ilişkin olarak önerilen değişikliklerin, Teklif gerekçesinde de bahsedildiği üzere, şirket bünyesinde bazı mekanizmaların daha etkili ve verimli çalışmasını sağlayacağı fikrini paylaşmaktayız. Yine, yönetim kurulu görev dağılımının her sene yapılması zorunluluğu yerine bu durumun üç seneye kadar uzatılabilecek olmasının, birçok şirket tarafından makul gerekçelerle atlanabilen mevcut yükümlüğün oluşturduğu idari ve hukuksal boşluğun önlenmesi adına yerinde bir düzenleme olduğunu değerlendirmekteyiz. Son olarak, yeni düzenlemeye göre asgari esas sermaye tutarının altında kalan şirketlerin akıbetinin ne olacağı hakkında halihazırda herhangi bir netlik bulunmamakta olup bu yılın başında yürürlüğe giren değişiklik sonrası yapılan yorumlarda da, kanun koyucunun niyetinin mevcut şirketler bakımından da artırılan bu sermaye tutarlarının sağlanması yönünde olduğu belirtilmiştir.  İşte Teklif’te, tam bu hususu açıklığa kavuşturmak ve yasal boşluğu gidermek amacıyla bir geçiş düzenlemesine yer verilmiş olmasıyla, şirketlerin ticari hayatta daha sağlıklı bir gelecek planlaması yapabilmesi adına yerinde bir adım atılmıştır.

Paylaş: