Mart | Fikri Mülkiyet Bülteni
Tiplemelerin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamındaki Yeri
Günümüzde sosyal medya platformlarının etkisiyle, dizi, film ve sinema sektöründe üretilen içerikler yalnızca içerik olarak kendileri değil, aynı zamanda içlerinde yer alan tiplemelerin fiziksel ve davranışsal özelliklerinin sosyal medya akımlarına konu olmasıyla da tanınır ve popüler hale gelmektedir. Peki tipleme nedir? Türk hukuku kapsamında tiplemeler korunabilir mi?
Bu soruların cevabını vermeden önce 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) kapsamında eserin tanımına bakmamız gerekir. Eser, “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tanımlanmıştır. FSEK güzel sanat eserlerinin kapsamını ise madde 4’te düzenlemiş ve “…8) Her türlü tiplemelerdir” demekle tiplemeleri de güzel sanat eseri olarak eser kapsamına dahil etmiştir. Öğretide tipleme Arslan Kaya tarafından “Tipleme, var olan bir kişinin veya hayali bir karakterin karikatürize edilmiş, estetik değeri haiz, halk arasında tanınmışlık düzeyi yaygınlık kazanmış halidir. Tiplemelere; Avanak Avni, Deli Ziya, Temel Reis, Kötü Kedi Şerafettin, Tweety, Mickey Mouse örnekleri verilebilir.” şeklinde tanımlanmıştır. (Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku Dersleri -1, Prof. Dr. Arslan Kaya, Filiz Kitabevi 2024)
Sayılan hükümler ve tanım doğrultusunda tiplemelerin FSEK madde 4/1 f-8 kapsamında korunduğu sonucuna ulaşabiliriz ancak bu noktada yargı kararlarının istikrarlı olmadığını da eklemek gerekir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin (“Yargıtay 11.HD”) 22.10.1991 tarihli 1996/6769-7173 sayılı kararında belirttiği ve Daire’nin uygulamasında da görüldüğü üzere “Bir tiplemenin FSEK 4/1 f-8 uyarınca güzel sanat eseri olarak korunabilmesi için, başkalarınca tiplemenin özellikle iki veya üç boyutlu görüntüsünün izinsiz olarak kullanılması gerekir. Buna karşılık, FSEK 83. maddesi uyarınca bir tiplemenin “eserin alameti” olarak korunabilmesi için, Dairemizin uygulaması doğrultusunda, henüz bir görüntü olarak karşımıza çıkmamış ve sadece orijinal bir edebi ad olarak tipleme adlarının ya da görüntü olarak karşımıza çıkmış olsa bile eserin görüntüsü değil de salt orijinal edebi tipleme adlarının başkalarınca haksız rekabet oluşturacak şekilde izinsiz olarak kullanılması gerekir.” şeklinde tiplemenin ne zaman ve hangi hal ile koşullarda FSEK kapsamında korunacağı sayılmıştır. “Ad ve alametler” başlıklı FSEK madde 83 hükmüne göre ise “Bir eserin ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshaların şekilleri, iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde veya çoğaltılmış nüshalarında kullanılamaz.”
Tiplemelerin hangi hallerde uyuşmazlıklara konu olduğunu ve Yargıtay’ın bakış açısını daha iyi anlamak adına iki tane kararı inceleyelim.
- “Çocuklar Duymasın – Havuç Kararı” –
İlgili dava kapsamında özetle; davacı, “Çocuklar Duymasın” adlı dizinin senaristi ve yapımcısı olduğunu, dizideki “Havuç” karakterinin FSEK kapsamında eser niteliğinde olduğunu ileri sürerek, davalının bu karakterin bir kopyasını oyuncak bebek olarak üretip sattığını iddia etmiştir. Davalı eyleminin telif hakkı ihlali ve haksız rekabet oluşturduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. İlk derece mahkemesi, Havuç karakterinin FSEK kapsamında eser niteliğinde olduğunu ve davalının ürettiği oyuncağın bu karakterle benzerlik taşıdığını belirterek FSEK 68. maddesi uyarınca 3 kat tazminata hükmetmiştir. Davalı taraf ise, oyuncak bebeğin özgün bir tasarım olduğunu ve davacının Havuç karakteri üzerinde telif hakkı bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi, Havuç karakterinin FSEK kapsamında eser niteliğinde olmadığına hükmetmiş ancak davalının ürettiği oyuncağın dizideki karakterle benzerlik taşıdığını belirterek haksız rekabet oluştuğuna kanaat getirmiş ve davalıyı FSEK 83. maddesi ile TTK 56-57. maddeleri kapsamında tazminata mahkûm etmiştir. Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kararını “Somut olayda davacının sadece senaryo yazarı ve yapımcısı olarak, üç boyutlu “Havuç” tiplemesi üzerinde hem FSEK 4/1f-8 anlamında güzel sanat eseri sahibi olduğu, hem de davacı tarafından senaryo yazımı sırasında oluşturulan “Havuç” edebi karakteri/tiplemesi üzerinde FSEK 83.maddesi kapsamında eser alameti olarak hak sahibi olduğu anlaşılmaktadır.” gerekçesiyle davacı lehine bozmuştur.
Kararda, Havuç karakterinin güzel sanat eseri olarak korunabileceği ve izinsiz oyuncak üretiminin mali hak ihlali ve haksız rekabet teşkil ettiği belirtilmiştir. Ayrıca, FSEK 70. maddesi kapsamında davalının elde ettiği haksız kazancın tespit edilmesi gerektiği ancak bu hususun değerlendirilmediği vurgulanmıştır.
- “Keloğlan Kararı”- Yargıtay 11. HD., E. 2022/1505 K. 2023/1380 T. 7.3.2023
İlgili dava kapsamında davacı, “Keloğlan” adlı çizgi filmin ikinci sezonunun ilk 11 bölümünün senaryosunu yazdığını ve bu süreçte yarattığı karakterlerin, sözleşmesi sona erdikten sonra da izinsiz kullanılmaya devam ettiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talep etmiştir. Ayrıca, 12. bölümden itibaren senarist olarak adının jenerikte yer almasının manevi hak ihlali oluşturduğunu savunmuştur. Mahkemece verilen ilk kararda “Keloğlan çizgi filminin 2 nci sezondaki 1-11 inci bölümlerinin senaryolarını davacının yazdığı, senaryonun sinema ilim ve edebiyat eseri olarak nitelendirilebilecek bir fikir mahsulü olduğu, anılan bölümlerdeki senaryo içinde yer alan bazı tiplemelerin davacı tarafından yaratıldığı, tiplemelerin sahibinden izin alınmaksızın kullanılmasının eser sahibinin işleme, çoğaltma ve umuma iletim haklarını ihlal ettiği, ancak davalı TRT’nin muvafakatname ile davacıdan sayısız ve süresiz olarak izin aldığı gerekçesiyle davalı TRT yönünden davanın reddine, diğer davalı yönünden davanın kısmen kabulüne, davacının senaryo yazarı olarak yer aldığı Keloğlan çizgi filminde anılan karakterler üzerinde eser sahibi olduğunun tespiti ile, davalının tecavüzünün menine,” hükmüne varılmış olup karar bozulmuştur. Bozma sonrasında “…davacının 2 nci sezon 1 inci ve 11 inci bölümlerin senaryolarının sahibi olduğu, davacının yazmadığı bölümlerde senarist olarak adının geçmesinin manevi hak ihlali olduğu, dava konusu tiplemelerin davacı tarafından yaratıldığı, davacının hak devri yaptığı bölümler dışında bu tiplemelerin kullanılmasının maddi-manevi hak ihlali olduğu gerekçesiyle davanın kabulü”ne karar verilmiştir.
İlgili karar ikinci kez bozulmuş ve mahkeme ikinci bozma doğrultusunda “davacının, TRT’de yayınlanan “Keloğlan” isimli çizgi filmin 2 nci sezonunun ilk 11 bölümünün senaryosunu yazdığı ve bu eserlerden doğan hakkını 5846 sayılı Kanun’un 52 nci maddesi uyarınca davalı tarafa devrettiği, davacının sadece senaryo yazarı olduğu ve yazmış olduğu senaryoda yer alan “Balkız, Kara, Sivri, Örgülü, Dede-Bilgecan, Kirpi-Prenses, Balkızın Annesi, Sinek, İnatçı, Tomurcuk, Kısa-Huysuz, Uzun, Karavezir” çizgi film karakterlerini oluşturduğu, ancak söz konusu karakterlerin grafik görünümlerinin başkalarınca oluşturulduğu ve davacının çizgi film grafikleri ve görüntüleri üzerinde bir hakkının bulunmadığı, bu durumda davacı tarafından senaryo yazımı sırasında oluşturulan edebi karakter adlarının ancak 5846 sayılı Kanun’un 83 üncü maddesince eser alametleri kapsamında korunabileceği, eserden doğan mali haklar, bir kere devredildikten sonra, gerek eserin ad ve alametleri, gerekse o eserin bir parçası olan anlık görüntüler veya 5846 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (8 inci) bendi anlamında eser tiplemeleri gibi eserin bölünmez parçalarına (mütemmim cüz) dayalı mali hakların devredilmediğinin söylenemeyeceği, yasal yoldan mali hakları devrolunan eserin kullanılması çerçevesinde, eserden doğan alametin ve tiplemelerin kullanımının da hukuka uygun kabul edilmesi gerektiği, eserin bir bütün olarak kabulü ile bir kısmında senaryo yazarlığı yapan kişinin adının kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı ve davacının yarattığı ve mali haklarını devrettiği eserin adı ile alameti niteliğindeki tiplemelerinin hukuka uygun kullanımının devamı nedeniyle, senaryo yazarı olarak adının kullanılması hukuka aykırılık değil uygunluk sebebi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.”
Bu kararlar, tiplemelerin FSEK kapsamında korunabilirliği konusunda yargı içtihatlarında tam bir istikrar sağlanamadığını göstermektedir. Yargıtay, bazı durumlarda tiplemeleri güzel sanat eseri veya eser alameti olarak kabul ederken, bazı durumlarda özgünlük kriterini karşılamadığı gerekçesiyle koruma kapsamı dışında bırakmaktadır. Bu durum, tiplemelerin hukuki statüsünün somut olayın özelliklerine göre değişebileceğini ve her bir vakada ayrı değerlendirme yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
BİR SANDALET SANAT ESERİ OLABİLİR Mİ?
Hukuki koruma açısından bir tasarım ile bir eseri birbirinden ayıran nedir? Ressam tarafından tuvale çizilen bir resim ile mobilya tasarımcısının ürettiği yenilikçi bir sandalye aynı kapsamda mı korunur? Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) tasarımları korurken, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) sanat ve edebiyat gibi yaratıcı eserleri güvence altına alır. Tasarım SMK madde 55/1’de “ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümüdür.” şeklinde tanımlanırken; eser FSEK madde 1/B-a’da “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” şeklinde tanımlanmaktadır.
SMK’nın tanımından hareketle bir ürünün tasarım olarak nitelendirilebilmesi ve bu kapsamda korunabilmesi için yenilik ve ayırt edicilik şartını sağlaması gerekirken FSEK kapsamında eserin kanunda sayılan gruplardan birine dahil olması ve sahibinin hususiyetini taşıması gerekmektedir. Bu iki kavram her ne kadar farklı kanuni düzenlemeler altında yer alsa da örneğin bir mimari yapının estetik değeriyle telif hakları yönünden ve yenilikçi oluşuyla tasarım olarak SMK yönünden koruma alanı bulması mümkündür. Ayrıca FSEK madde 4/2 “Krokiler, resimler, maketler, tasarımlar ve benzeri eserlerin endüstriyel model ve resim olarak kullanılması, düşünce ve sanat eserleri olmak sıfatlarını etkilemez.” hükmünü; SMK madde 58/3 “Bu Kanun kapsamında sağlanan tasarım koruması, 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda aranan şartları taşıması hâlinde söz konusu Kanunla öngörülen korumaya halel getirmez.” hükümlerini haizdir. Özetle Türk hukukunda kümülatif bir koruma olduğu söylenebilir.1
20 Şubat 2025 tarihinde Almanya Federal Adalet Mahkemesi (“Mahkeme”) ise ünlü “Birkenstock” markasına ait sandaletleri iddialar üzerine tasarım hukuku ve telif hakları kapsamında değerlendirdi ve önemli bir karar verdi. Aşağıda görselleri yer alan “Madrid” ve “Arizona” adlı modellerin satışını gerçekleştiren Birkenstock, rakip firmaların ürettiği benzer modellere karşı kendi ürettiği sandaletlerin sanatsal bir yaratıcılık düzeyine sahip olduğunu savunarak “uygulamalı sanat eseri” kategorisinde, telif hukuku kapsamında değerlendirilmesi talebinde bulunmuştu.


Birkenstock Davalı
(Görseller için bakınız: https://ipkitten.blogspot.com/2025/03/birkenstocks-sandals-are-not.html)
Ayrıca Birkenstock, rakiplerin üretimini engellemek amacıyla dava kapsamında ihtiyati tedbir talebinde bulundu. Mahkeme ise Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (CJEU) yerleşik içtihatlarını referans alarak sandaletlerin sanatsal ve yaratıcı orijinallik düzeyinde eserler olmasından çok teknik ve işlevsel gerekliliklere bağlı olduklarını, “tasarım özgürlüğü” kriterinin somut olayda karşılanmadığını belirterek Birkenstock’un koruma talebini reddetti.
Bu karar işlevselliğin ön planda olduğu tasarımların telif hakkı koruması elde etmesinin ne denli zor olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Almanya Federal Adalet Mahkemesi’nin değerlendirmesi, özellikle uygulamalı sanat eserleri ile sanayi ürünleri arasındaki sınırın belirlenmesinde yol gösterici nitelikte olup, benzer tartışmaların gelecekte de devam edeceğini göstermektedir.
1 Tasarım Hakkı ve Eser Üzerindeki Görünümü, Av. Batuhan Umur Güzel, https://www.sanathukukuenstitusu.com/post/tasarim-hakki-ve-eser-uzerindeki-gorunumu
2 Birkenstock kararına ilişkin yararlanılan kaynaklar: https://www.iplawwatch.com/2025/03/11/no-copyright-protection-for-birkenstock-sandals-a-significant-decision-from-the-german-federal-court-of-justice/#:~:text=On%2020%20February%202025%2C%20the,art%E2%80%9D%20under%20German%20copyright%20law / https://ipkitten.blogspot.com/2025/03/birkenstocks-sandals-are-not.html
HAREKET MARKALARINDA AYIRT EDİCİLİK
Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan işaretleri ifade eder. Kişi adları dahil olmak üzere sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi marka olarak tescil edilebilir. Bu unsurlar, marka sahibine hukuki koruma sağlarken, tüketicilerin de ürün veya hizmetleri kolayca tanımasına yardımcı olur.
Markalar, genellikle sözcükler, şekiller veya bunların birleşiminden oluşur ve bu tür işaretler ‘geleneksel markalar’ olarak adlandırılır. Ancak marka kavramı yalnızca bunlarla sınırlı değildir. Geleneksel olmayan markalar ise klasik marka anlayışının ötesine geçerek renk, ses, koku, hareket, tat veya ürünlerin üç boyutlu görünümlerinden oluşabilir. Günümüzde bu tür markalar, modern ticari dünyada markalaşma stratejilerinin önemli bir parçası haline gelmiş ve hukuki koruma kapsamına dahil edilmiştir.
Hareket markaları, geleneksel olmayan marka türlerinden biri olup, tescil edilecek işaretlerin hareketleri sonucu meydana gelen iki veya üç boyutlu resimler bütünü olarak ifade edilebilmektedir. Görüntülerin hareketi veya markanın unsurlarının pozisyonunda bir değişiklik yoluyla bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlayan markalar, hareket markası olarak adlandırılmaktadır.
Tüketiciler, bir markayı yalnızca ismi veya logosuyla değil, aynı zamanda hareketli görsel unsurlarıyla da tanıyabilir. Bu nedenle, hareket markaları özellikle dijital çağda markaların ayırt edici niteliğini güçlendiren önemli bir unsur haline gelmiştir. Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdinde, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında tescil edilebilen bu marka türü, belirli kriterler doğrultusunda değerlendirilmekte ve korunmaktadır.
Bu tür markalar, markanın görsel veya kinetik bir unsurla tanınmasını sağlar ve tescil edilebilmesi için hareketin somut ve tam olarak tasvir edilebiliyor olması ve ayırt edici olması gerekir. Örneğin, Microsoft’un Windows işletim sistemi açılırken ekranda beliren sarı, lacivert, kırmızı ve yeşil renkli simgenin hareketi, dünyaca ünlü şef Nusret’in “Salt Bae” hareketi ve Pixar animasyon stüdyosunun filmlerinin başında beliren zıplayan lamba figürü (Luxo Jr.) hareket markalarına örnek olarak gösterilebilir. Hareket markalarının tescil edilmesi için Türk Patent ve Marka Kurumunun aradığı bazı kriterler bulunmaktadır. Bunlar, başvuru sırasında hareketin açıkça belirtilmesi ve markayı oluşturan hareketin, statik veya hareketli bir görüntü dizisiyle Kuruma sunulmasıdır. Sunulan görseller, markanın ayırt edici niteliğini koruyacak şekilde olmalı ve bütünlüğünü bozmayacak bir biçimde hazırlanmalıdır.

Tüm marka türlerinde olduğu gibi hareket markalarında da ayırt edicilik temel bir tescil şartı olarak karşımıza çıkar. Somut olarak ayırt edicilikten yoksun işaretler, ilgili markanın tescil kapsamındaki tüm mal ve hizmetler bakımından ayırt edicilik işlevini yerine getiremeyebilir. Örnek verecek olursak, yalnızca harflerden, temel renklerden ya da noktalama işaretlerinden oluşan işaretlerin herhangi bir görsel veya biçimsel özellik taşımadan tek başına tescili ve münhasıran bir kişi tarafından kullanılabilir hale gelmesi hukuken mümkün değildir. Somut olarak ayırt edici olmak ise, tescili talep edilen markanın, başvurunun yapıldığı mal ve hizmet sınıfı ile olağan ilişkilendirme biçimini aşarak, beklenenden farklı bir algı yaratması anlamına gelir. Yani, markanın kamu nezdinde alışılmışın dışına çıkacak ölçüde dikkat çekici bir izlenim bırakması gerekir. Bu yaklaşım, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Temyiz Kurulu kararlarında da vurgulanmış; hareket markalarının tescil edilebilmesinde somut olarak ayırt ediciliğin taşıdığı önem açıkça ortaya konmuştur.
Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (EUIPO) yapılan 018906690 sayılı hareket marka başvurusu, bir pencerenin açılma ve kapanma hareketini konu almaktadır. Ancak EUIPO, yaptığı ilk incelemede bu başvurunun ayırt edici nitelikten yoksun olduğu kanaatine varmış ve başvuruyu, Avrupa Birliği Marka Tüzüğü (EUTMR) madde 7(1)(b) uyarınca reddetmiştir. Başvuru sahibi, söz konusu karara karşı itirazda bulunmuş ve dosya, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi Temyiz Kurulu’na (Board of Appeal – BoA) taşınmıştır.
Temyiz Kurulu, yaptığı değerlendirmede söz konusu hareketin – yani pencerenin açılıp kapanma hareketinin – teknik bir işlevi yerine getirdiğini ve bu yönüyle zorunlu bir kullanım biçimini yansıttığını belirtmiştir. Kurula göre, markaya konu hareket ne dekoratif ne hayal gücü içeren, ne de estetik bir unsur barındırmaktadır. Bu nedenle, başvurunun herhangi bir ayırt edici nitelik taşımadığı ve tüketici nezdinde kaynak gösterme işlevi üstlenemeyeceği sonucuna varılmış, başvurunun reddine ilişkin ilk kararın yerinde olduğu değerlendirilmiştir.

Kurul ayrıca, tescili talep edilen hareket markasının hedef tüketici kitlesinin, bu tür ürünlerle daha önce karşılaşmış ve deneyim sahibi olan kişilerden oluştuğunu vurgulamıştır. Bu bağlamda, pencerenin açılıp kapanma hareketinin ilgili tüketici nezdinde bir ticari kaynak göstergesi olarak algılanmasının mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Söz konusu hareketin, pencerenin işleyişine ilişkin teknik bir fonksiyonu yansıttığı ve sektörde faaliyet gösteren tüm üreticilerin benzer ürünlerde bu hareketi doğal olarak kullanabileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla, yalnızca bu teknik hareketin animasyonundan ibaret olan başvurunun, basit bir kullanım gösterimi niteliği taşıdığı ve herhangi bir ayırt edici unsur barındırmadığı sonucuna varılmış; bu sebeple markanın tescilinin mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır. Başvuru sahibinin, ilgili sektörde lider konumda olduğu yönündeki savunmalarına ilişkin olarak da Kurul, ayırt edicilik değerlendirmesinin piyasa payı ya da sektördeki liderlikle doğrudan bağlantılı olmadığını vurgulamıştır. İlgili ürünün pazarda sınırlı bir yer tutması veya başvuru sahibinin bu pazarda öne çıkan bir konumda bulunması, markanın ayırt edici nitelikte olduğu anlamına gelmemektedir.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında, geleneksel olmayan markalar da dahil olmak üzere tüm marka türlerinde ayırt edicilik kriteri, tescil sürecinin temelini oluşturmaktadır. Özellikle hareket markalarında, başvurunun teknik bir işaretten ibaret olup olmadığının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Zira her türlü hareketin, ya da başvuru sahibinin tüketici nezdinde tanınmış bir firma olmasının, tek başına ilgili hareketin marka olarak tescil edilebilmesini ve ayırt edici olduğu sonucunu doğurması mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki, marka başvurusunun başarılı olabilmesi ve güçlü bir marka korumasına kavuşabilmesi için her durumda yeterli düzeyde ayırt edici nitelikler taşıması gerekmektedir.
REST İN PEACE “SUPER HERO”: MARVEL VE DC COMİCS “SUPER HERO” MARKASI İLE VEDALAŞTI
Markaların hukuki korumadan azami ölçüde yararlanabilmeleri ve piyasada ayırt edici bir konuma sahip olabilmeleri, onları oluşturan ibarelerin özgünlüğü ve ayırt edici niteliği ile doğrudan ilişkilidir. Tescile konu edilen ibarelerin, ilgili mal ve hizmetlerle olan ilişkisinin zayıf olması ve kamu nezdinde özgünlük taşıması, markaların daha güçlü bir koruma elde etmelerini ve karıştırılma ihtimalinin azalmasını sağlar.
Bu bağlamda, Marvel ve DC Comics’in ortak mülkiyetine konu olan “Super Hero” markası hakkında yakın dönemde dikkat çeken bir gelişme yaşandı. Çocuklara yönelik çizgi romanlar üreten Superbabies Limited’in sahibi SJ Richold, “Super Hero” markasının ayırt edicilikten yoksun olduğunu ve bu ibarenin tekelleştirilemeyecek genel bir ifade niteliği taşıdığını ileri sürerek, markanın iptali için ABD Patent ve Ticari Marka Ofisi’ne (USPTO) başvuruda bulundu. Richold’un iddiasına göre, DC Comics’in “Super Babies’i” tanıtma çabalarına bu markayı kullanarak engel olmaya çalışması kendilerinin ticari faaliyetlerini engelleyici nitelikteydi.
USPTO tarafından başlatılan inceleme sürecinde Marvel ve DC Comics, kendilerine tanınan süre içerisinde itiraza yanıt vermedi. Bu nedenle USPTO, başvuruyu tek taraflı olarak değerlendirdi ve itirazı kabul ederek, 1967 yılında tescil edilen “Super Hero” markasının yanı sıra dört farklı markanın da iptal edilmesine karar verdi. Her ne kadar Marvel ve DC Comics’in 2018 yılında tescil ettirdiği “Super Heroes” markasının geçerliliği sürüyor olsa da en eski ve köklü tescillerinden biri olan “Super Hero” markasıyla yolları resmen ayrılmış oldu.
Bu karar, “Super Hero” ibaresinin artık yeni marka başvurularına konu edilebilmesinin önünü açtı. Marvel ve DC Comics benzer ibareleri taşıyan markalara hâlâ sahip olsalar da diğer kişi ve kurumlar da bu ibareyi farklı ibare ve görsellerle birleştirerek marka tescili için kullanabilecek. Böylece, uzun yıllardır büyük çizgi roman şirketleri tarafından kontrol edilen bu ibarenin kullanımı daha serbest hale gelmiş olacak.
ABD’de çizgi roman dünyası açısından önemli bir dönüm noktası teşkil eden bu karar, sektörde çeşitliliğin artmasına ve daha rekabetçi bir ortamın oluşmasına zemin hazırlayabilecek. “Super Hero” artık sadece iki devin tekelinde olmayacak.
YEMEK TARİFLERİNİN PATENTLENMESİ MÜMKÜN MÜ? GIDA SEKTÖRÜNDE FİKRİ MÜLKİYET KORUMASI
Yemek tarifleri, yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel mirasın bir parçası olarak mutfaklarda yerini alıyor. Ancak modern dünyada bu tarifler yalnızca geleneksel bilgi olarak kalmıyor; aynı zamanda ticari değeri olan fikrî mülkiyet unsurları hâline de gelebiliyor. Peki, bir yemek tarifi gerçekten patentlenebilir mi? Gıda sektöründe hangi yaratımlar korunabilir? Bu yazıda yemek tariflerinin fikrî mülkiyet hukukundaki yerini ve olası koruma yollarını inceleyeceğiz.
Patent ve Telif Hakkı Arasındaki Fark
Gıda sektöründe patent koruması, sadece yenilebilir ürünleri değil; aynı zamanda üretim yöntemlerini, işleme tekniklerini ve bileşim yapılarını da kapsayabilir. Ancak, doğrudan yemek tarifleri genellikle patentten çok telif hakkı ve diğer koruma yolları kapsamında değerlendirilir.
Patent, buluşlara verilen ve belirli şartları taşıması gereken bir koruma türüdür. Patent alınabilmesi için ürün ya da yöntem:
- Yenilik içermeli (daha önce hiçbir yerde açıklanmamış olmalı),
- Teknik bir problemi çözmeli,
- Endüstriyel ölçekte uygulanabilir olmalıdır.
Buna karşılık telif hakkı, kişinin fikrî emeğiyle oluşturduğu eseri korur. Edebi eser, müzik, fotoğraf ve video gibi unsurlar telif hakkına konu olabilir. Ancak yalnızca malzeme listesi içeren bir yemek tarifi, telif hakkıyla korunmaz. O tarife ait anlatımlı metin, video, görsel veya özgün bir anlatım dili söz konusuysa, bu unsurlar telif korumasına girebilir.
Ne Tür Tarifler Patentlenebilir?
Her yemek tarifi patentlenemez. Ancak bazı özel durumlarda, aşağıdaki kriterleri taşıyan tarifler patent korumasından yararlanabilir:
- Teknik yenilik içeren çözümler: Örneğin gıda işleme sürecinde farklı bir pişirme tekniği geliştirilmişse,
- Daha önce bilinmeyen yöntemler: Yeni bir karışımın ya da hazırlama sürecinin bulunması durumunda,
- Ticari üretime uygunluk: Tarifin büyük ölçekli üretime ve pazara sunuma elverişli olması hâlinde.
Bu şartlar karşılanıyorsa, tarif sahibi 20 yıl süreyle tarifin üretimini, kullanımını ve satışını kontrol etme hakkına sahip olabilir.
Birkaç Örnek
Nestle v. Cadbury
ABD’de görülen Nestlé v. Cadbury davası, gıda patentleri konusunda dikkat çeken örneklerden biridir. Nestlé’nin düşük yağlı çikolata üretimine ilişkin patent başvurusu, tarifin yeterince açık bir şekilde tanımlanmadığı gerekçesiyle mahkemece geçersiz sayılmıştır. Bu örnek, bir tarifin patentlenebilmesi için açıklık ve detaycılık ilkesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Keçiboynuzu Unu ile Glütensiz Kurabiye
Bu başvuruda, doğal tatlılık ve kakao benzeri renk sağlayan keçiboynuzu unu kullanılarak gluten içermeyen sağlıklı bir kurabiye tarifi geliştirilmiştir. Tarif; özellikle çölyak hastaları, gluten intoleransı olan bireyler ve rafine şekerden kaçınmak isteyenler için uygun bir alternatif sunar. Keçiboynuzunun işlevsel özelliklerinden faydalanılarak yaratılan bu tarif, teknik yenilik ve endüstriyel uygulanabilirlik kriterlerini karşıladığı için patent başvurusuna konu olmuştur.
Boz Antep Fıstıklı Safranlı Pilav
Bu başvuru, klasik pilav tarifine aromatik ve besleyici içerikler eklenerek geliştirilmiş yenilikçi bir yemek örneğidir. Tarif; boz Antep fıstığı, safran, dana pöç suyu, kuşüzümü, limon kabuğu ve çeşitli kuruyemişlerle zenginleştirilmiş olup hem lezzet hem de besin değeri açısından farklılaşmaktadır. Özgün içeriği ve pişirme yöntemi sayesinde sağlık ve enerji desteği sağlayan bu tarif, teknik yenilik ve endüstriyel uygulanabilirlik kriterlerini karşıladığı için patent başvurusuna konu olmuştur.
Tarifler Korunamıyorsa Ne Yapılabilir?
Patent koruması mümkün olmayan tariflerde alternatif koruma yöntemleri devreye girer. Bunlar:
1. Telif Hakkı ile Koruma
Tarifin yazılı anlatımı, fotoğrafları ya da anlatımlı videoları telif hakkı korumasına tabi olabilir. Örneğin bir tarif videosu birebir şekilde başka bir platformda izinsiz yayınlanırsa, içerik sahibi kaldırma talebi ve yasal işlem başlatabilir.
2. Ticari Sır Olarak Saklama
Tarif halka açıklanmaz ve yalnızca belirli kişiler tarafından bilinirse, “ticari sır” kapsamında korunabilir. Coca-Cola formülü bu yöntemin en bilinen örneğidir.
3. Marka Tescili
Tarifle özdeşleşen bir marka yaratmak da önemli bir koruma yoludur. Örneğin “PINAR LABNE” ifadesi doğrudan tarifin kendisini değil, onu temsil eden markayı ifade eder ve bu marka üzerinden koruma sağlanır.
4. Tasarım Tescili
Yemek sunumu ya da ambalajı özgün bir şekilde tasarlanmışsa, bu görsel unsurlar tasarım hakkı kapsamında korunabilir. Örneğin “labne” ya da “süzme” gibi isimler jenerik kabul edilse de ambalajın ya da ürün sunumunun özgünlüğü tasarım tescili ile korunabilir.
Mutfak Yaratıcılığı ile Hukuki Koruma Arasında Denge Kurmak
Yemek tarifleri her ne kadar damak tadımıza hitap etse de işin mutfak kısmı kadar hukuki tarafı da oldukça önemlidir. Gıda sektöründe yaratılan her fikir doğrudan patentlenemez; fakat uygun yöntemlerle ve stratejik adımlarla korunabilir. Girişimciler, şefler ve içerik üreticileri, tariflerini sadece lezzetle değil, aynı zamanda fikrî mülkiyet haklarıyla da koruma altına almalıdır.
ATİYE VE LADY GAGA ARASINDA TELİF KRİZİ: MÜZİKTE ESİNLENME NEREDE BAŞLAR, İHLAL NEREDE?
Geçtiğimiz günlerde müzik dünyası, Türk pop müziğinin sevilen ismi Atiye’nin, dünyaca ünlü sanatçı Lady Gaga’ya karşı açtığı telif davası ile sarsıldı. İddialara göre, Lady Gaga’nın 2025 yılında yayımladığı “Abrakadabra” isimli şarkısı, Atiye’nin 2015 yılında çıkardığı aynı adlı parçasıyla dikkat çekecek düzeyde benzerlikler taşıyor. Atiye, kendi şarkısının daha önce yayımlandığını belirterek, Lady Gaga’nın eserinden “açıkça esinlendiğini” öne sürdü ve konuyu yargıya taşıdı.
Müzik Eserlerinde Telif Hakkı Koruması Nasıl İşler?
Telif hakkı, eser sahibine, ortaya koyduğu fikri ürün üzerinde birtakım haklar tanır. Müzik eserleri de bu koruma kapsamına girer ve iki temel telif hakkı unsuru içerir:
- Müzikal kompozisyon hakkı: Eserin sözleri ve melodik yapısını kapsar.
- Ses kaydı hakkı (master kayıt): Şarkının kaydedilmiş hali üzerindeki haklardır.
Bu haklar, eserin sahibinin yaşamı boyunca ve ölümünden sonra genellikle 70 yıl süreyle korunur. Süre sonunda eser kamu malı haline gelir.
Esinlenme ve Telif Hakkı İhlali Arasındaki İnce Çizgi
Müzik dünyasında benzerlik taşıyan eserlerle sık sık karşılaşıyoruz. Ancak her benzerlik, telif hakkı ihlali anlamına gelmez. Hukuki süreçlerde asıl belirleyici olan nokta, benzerliğin ne ölçüde “esinlenme” kapsamında kaldığıdır.
Mahkemeler, eserler arasında melodik yapı, ritim, aranjman ve şarkı sözleri gibi unsurları detaylı biçimde karşılaştırır. Bu analizler genellikle müzikologların teknik değerlendirmeleriyle desteklenir. Amaç, benzerliğin tesadüf mü yoksa bilinçli bir alıntı mı olduğunu ortaya koymaktır.
Geçmişten Benzer Örnekler
- Adele & Ahmet Kaya: Adele’in “Million Years Ago” adlı şarkısının, Ahmet Kaya’nın 1985 tarihli “Acılara Tutunmak” adlı eserinden esinlendiği iddia edilmişti. Ancak konu mahkemeye taşınmadan gündemden düşmüştü.
- Miley Cyrus & Bruno Mars: Miley Cyrus’un “Flowers” parçasının, Bruno Mars’ın “When I Was Your Man” şarkısına benzediği konuşulmuştu. Melodik benzerlikler bulunsa da dava açılmamış; hukuki eşik aşılmadığı yönünde görüş birliği oluşmuştu.
Bu örnekler, her benzerliğin mutlaka bir hak ihlali doğurmadığını; esinlenmenin sanatın doğasında var olan bir süreç olduğunu gösteriyor.
Esinlenme: Yasak Değil, Sınırlandırılmış Bir Serbestlik
Yaratım sürecinde esinlenme kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak bu durum, doğrudan fikir veya ifade hırsızlığına dönüşmediği sürece hukuki olarak mazur görülür. Her eser, kültürel mirasa bir katkıdır; dolayısıyla geçmişteki eserlerden etkilenerek yeni bir üretim yapılması doğal ve kabul edilebilir bir durumdur.
Buradaki önemli ayrım, yeni eserin “müstakil” olup olmadığıdır. Yani, esinlenerek oluşturulan eserin hem biçim hem içerik açısından kendine özgü bir bütünlük taşıması gerekir. Müstakil eser, esin kaynağı olan eserle doğrudan bağ kurulmayan, özgün bir yapım olarak değerlendirilir.
Atiye – Lady Gaga Davası Ne Anlama Geliyor?
Atiye ile Lady Gaga arasındaki davada da kilit soru şu olacak: Lady Gaga’nın şarkısı, Atiye’nin eserinden yalnızca esinlenmiş mi, yoksa doğrudan alıntı mı içeriyor?
Eğer uzmanların incelemeleri sonucunda bu benzerlikler “yaratıcı özgünlük sınırları içinde kalan” bir esinlenme olarak değerlendirilirse, davanın telif hakkı ihlali boyutuna taşınması mümkün olmayabilir. Ancak benzerlikler, eserin müstakilliğini ortadan kaldıracak ölçüde yoğun ise, ihlal kararı çıkması da sürpriz olmaz.
Müzik dünyasında bu gibi tartışmalar geçmişte olduğu gibi gelecekte de gündeme gelmeye devam edecek. Önemli olan, sanatsal üretimi teşvik ederken, özgün emeğin korunmasını da sağlayacak hassas dengeyi kurabilmektir.