Sağlık Hukuku Yazı Dizisi 1 | Tıp Hukuku Ekseninde Yaşanan Hukuki Sorunlar
Tıp Hukuku Ekseninde Yaşanan Hukuki Sorunlar
1. Giriş:
Son yıllarda teknolojinin ve sağlık endüstrisinin gelişmesiyle birlikte tıbbi gelişmelerde olağanüstü artışlar yaşanmıştır. Bu artışın neticesinde; hasta haklarının yasal çerçevelere oturtturulması ve bu yönde kamuoyunun da bilgi sahibi olması hukuki gelişmelere hız kazandırmıştır ve Tıp Hukuku da ön sıralarda yerini almıştır.
Hukuki gelişmeler, uyuşmazlık konularını da gün yüzüne çıkartmıştır. Özellikle, tıbbın uygulanmasından doğan davalarda genel olarak sorguladığımız beş ana unsur söz konusudur:
- Aydınlatma ve Rıza Kavramı,
- Endikasyon,
- Komplikasyon,
- Komplikasyon Yönetimi,
- Malpraktis
Biz de Tıp Hukuku’na ilişkin yazı dizisinde yukarıda belirttiğimiz beş ana unsurdan ortaya çıkan hukuki konuları ve uyuşmazlıkları ele almayı hedeflemekteyiz.
2. Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluğu:
Vücut bütünlüğüne ve insan sağlığına yöneltilmiş olan tüm müdahalelerin, hukuka aykırı olarak kişilik haklarının ihlali sayılmaktadır. Tıp Hukukunda da her ne kadar kişilerin sağlığını korumak ve sürdürmek esas amaç olsa da tıbbi müdahalelerin konusu kişilik sahibi bir varlık olan vücüt bütünlüğüne yöneliktir. Bu nedenle, tıbbı müdahalenin hukuka uygun sayılabilmesi için birtakım şartlar mevcuttur. Bu şartlar;
- Tıbbi müdahalenin kanunun yetkili kıldığı kişilerce yapılması,
- Tıp biliminin verilerine göre gerekli ve bu verilere uygun müdahale,
- Kanunen öngörülmüş amaca uygun tıbbi müdahale,
- Aydınlatılmış hastanın rızası
Olmak üzere dört başlık altında sayılabilir.
3. Hastanın Aydınlatılması ve Rızasının Alınması:
Hastanın aydınlatılması için gerekli koşulları düzenleyen özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, çeşitli kanun ve yönetmeliklerden hareketle ve Yargı kararları uyarınca, bazı kriterler ilke haline gelmiştir:
- Sağlık durumu ve konulan tanı, hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği,
- Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri,
- Muhtemel komplikasyonları.
Yukarıda da bahsettiğimiz ilkelerin, hastaların aydınlatılması için hazırlanan onay formlarına detaylıca yazılması gereklidir. İlgili onay formlarında hastaların ıslak imzası da yer almalıdır.
4. Matbu Formların Yetersizliği:
Unutulmamalıdır ki, matbu formlar kullanmak yerine hastaya özel hazırlandığı belli olan ayırt edici formlar kullanmalıdır. Muhtemel bir uyuşmazlıkta, yalnız şekil değil içerik olarak da aydınlatmanın yapıldığının ispatı gerekecektir.
Bu formların ayırt ediciliğini vurgulamak için bizzat hasta tarafından doldurulacak (doktorun ismi, teşhis, tedavi, yapılacak müdahalenin içeriği, bu müdahaleyi bilgi sahibi olarak kabul ettiği, bilgi verilen tarih ve müdahalenin yapıldığı tarih gibi) özel alanlar da bırakılmalıdır.
Bu formlarda tanık olarak personel ve/veya hastanın rızası ile yakınlarından birinin de imzası alınmalıdır.
Ayakta tedavilerde ise, yazılı aydınlatma zorunluluğu bulunmamakla birlikte önemli durumlar var ise bu konuda ispat açından reçete veya formlara notlar düşülmeli, gerekirse imza alınmalıdır.
5. Sonuç:
Yukarıdaki aktardıklarımız neticesinde, tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi ve dikkat edilmesi haksız ve hukuka aykırı tıbbi müdahalelerinin önüne geçilmesini ve hekimlerin sorumluluğuna yöenlik açılan davaların önüne geçilmesini sağlayacaktır.
Özellikle, hastaların aydınlatılması ve rızasının alınması unsuru başlığı altında hekimler tarafından azami dikkat ve özenin gösterilmesi önem arz edecektir. Zira Yargıtay kararlarında da sadece aydınlatılmış rızanın alınmamasından sebeple hekimlerin sorumlu kabul edilmesi gerektiğine ilişkin verilen kararlar mevcuttur. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2008/4519 E., 2008/10750 K., 18.09.2008 T.)