İran’a İlişkin Uluslararası Yaptırımlar ve Türkiye’deki Olası Etkisi
İran İslam Cumhuriyeti’ne uygulanan yaptırımlar, ilk defa 14 Kasım 1979’da Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’ne yapılan baskın ve rehine krizi ardından ABD tarafından çıkarılan bir Yürütme Emri (Executive Order 12170) ile başlamıştır. O günden bu yana, ABD bu konuda çok sayıda Yürütme Emri yayımlamış ve İran yaptırımlarıyla ilgili çeşitli yasalar çıkararak yaptırımların kapsamını genişletmiştir.
Avrupa Birliği’nde ise, İran’a halkını baskı altında tutma amacıyla kullanılabileceği ekipman ve kitlesel gözetleme araçlarının ihracına yönelik yaptırımlar öngörülmüştür. Ayrıca ağır insan hakları ihlalinden sorumlu gerçek ve tüzel kişilerin mal varlığının dondurulması, vize retleri gibi yaptırımlar uygulamaktadır.
ABD tarafından, Uluslararası Güvenlik ve Gelişme İşbirliği Yasası (International Security and Development Cooperation Act) kapsamında, İran menşeili malların ve hizmetlerin ithalatının yasaklanması amacıyla Yürütme Emri (Executive Order 12613) çıkarılmış ve 22 Ekim 2012 tarihinde İran İşlemleri ve Yaptırımları Yönetmeliği (Iranian Transactions Sanctions Regulations) yürürlüğe girmiştir. Günümüzde, İran’a karşı uygulanan Amerikan yaptırımlarının temeli söz konusu yönetmeliğe dayanmaktadır. Bu yaptırımlar, yeni gelişmelerden sonra “Birincil Yaptırımlar” olarak kategorize edilmiştir ve ABD’de yerleşik kişi ve kurumlar (yabancı şirketlerin ABD’deki şube ve temsilcilikleri dahil) için geçerlidir.
1995 yılında İran Hükümeti’nin eylem ve politikaları nedeniyle, ulusal acil durum ilan edilmiş (Executive Order 12957, Executive Order 12959) İran petrol kaynaklarına karşı finansal ve ticari yaptırımlar uygulanmaya başlanmıştır. 2011 yılında, ABD tarafından yürürlüğe konulan diğer bir yasa ile İran Merkez Bankası ve diğer finansal kuruluşlar da yaptırım kapsamına dahil edilmiştir. Bu yaptırımların kapsamı 2012 yılında genişletilmiştir (Executive Order 13599). Böylece ABD; İran Hükümeti’ne, herhangi bir İran finansal kuruluşuna veya ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Koruma Ofisi (OFAC) tarafından yasaklı kişi ve kurumların listelendiği SDN Listesine (Specially Designated Nationals And Blocked Persons List) alınan herhangi bir kişiye ait tüm mülk ve mülke ilişkin hakları bloke etmiştir.
İran ve ABD arasındaki bu gerginlik 14 Temmuz 2015’te imzalanan İran’ın nükleer programına ilişkin Kapsamlı Ortak Eylem Planı (Joint Comprehensive Plan of Action – JCPOA) ile bir süreliğine durulmuştur. Bu anlaşma Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık, ABD, Almanya, Avrupa Birliği ve İran arasında imzalanmış olup anlaşma ile İran’ın nükleer faaliyetlerini sınırlandırması karşılığında yaptırımların taraf ülkelerce kaldırılmasını amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, ABD ve Avrupa Birliği 2016 yılının başlarında bazı yaptırımları kademeli olarak kaldırmıştır.
Birincil Yaptırımlar’ın ihlali durumunda ABD’li olmayan kişilere de bu yaptırımlara ilişkin cezalar uygulanmaktadır. Örneğin, ABD’li olmayan bir kişinin veya kurumun işlemlerinin Amerikan Doları üzerinden yapılması veya ABD’li bir bankanın muhabir bankalar arasında yer aldığı dolaylı yoldan yapılması durumunda dahi Birincil Yaptırımlar kapsamındaki tüm yasaklamalar uygulanmaktadır.
Bu kapsamdaki ana yasaklar; İran Hükümeti, İran Hükümeti’nin herhangi bir kuruluşu, İran’da yerleşik şirketler ve İran vatandaşları ve Yasaklı Kişi ve Kurumlar Listesindeki (Specially Designated Nationals And Blocked Persons List) kişilerle yapılan bir sözleşmeye bağlı olarak gerçekleştirilecek mal ve hizmet tedarikleri, mal ve hizmet satışları ve sözleşmenin sonuçlandırılması olarak karşımıza çıkar.
Yaptırımlarda son durum
Donald Trump Yönetimi’nin gelişinin ardından, ABD nezdinde KOEP (JCPOA) ile kaldırılan tüm yaptırımlar 8 Mayıs 2018 tarihinde yeniden yürürlüğe koyma kararı alınmıştır. Böylelikle yukarıda yer verilen Birincil Yaptırımlar uygulama alanı bulmaya devam etmektedir.
Birincil Yaptırımlar’ın yanı sıra, İkincil Yaptırımlar adı verilen yeni yaptırımlar getirmiştir ki bunlar, Amerikan Doları üzerinden işlem yapılmasına veyahut işleme taraf olan kişilerin ABD’li kişi ya da kurum olduğuna bakılmaksızın, Dünya’daki tüm kişi ve kurumları etkilemektedir. Bu nedenle İkincil Yaptırımlar uluslararası piyasalarda büyük ses getirmiştir.
İkincil Yaptırımlar 13846 sayılı Yürütme Emri (Executive Order 13846) ile 5 Kasım 2018’de yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten itibaren SDN Listesine giren kişilere sponsor olan, finansal, materyal ve teknolojik destek veren, mal ve hizmet ticareti yapan, Amerikan Doları satın almasını ve ya iktisap etmesini sağlayan, sigortalama hizmetleri, sigorta veya reasürans temin eden (durum tespiti istisnası dahil), herhangi bir kişi yaptırımları ihlal etmiş sayılmakta ve cezalara tabi tutulmaktadır. Bu cezai yaptırımlar para cezası ve bunun yanı sıra hapis cezası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine bu Emir ile SDN Listesine yaklaşık 700 kişi ve şirket eklenmiştir. Yaptırımların kaldırılmasını sağlayan KOEP ile silinen 250 isim tekrar kapsama alınmış; 50’si banka, 250’si nakliyat şirketleri, deniz ve hava taşımacılığı şirketleri olmak üzere 300 civarında yeni kişi ve şirket eklenmiştir.
Kasım ayında yapılan son seçimler sonrasında yönetim değişikliği gerçekleşecek olsa da; yeni yönetimin kısa dönem planlarında mevcut yaptırımların gözden geçirilmesi bulunmadığından, mevcut durumun devam edeceği beklenmektedir.
Yaptırımların Türkiye’ye etkileri
Birincil Yaptırımlar öncelikle Türkiye açısından doğrudan hukuki bir risk doğurmamakta ve fakat pazar ve itibar kaybı riski teşkil etmektedir.
Ancak İkincil Yaptırımlar’ın Türkiye için doğrudan etkisi bulunmaktadır. İran’daki kişi ve kurumlar ile her türlü ticari ilişki (tedarik, mal ve hizmet satışı, nakliyat vb.) içinde olan şirketlerin risk unsuru taşıyabileceğini belirtmek gerekir.
Yine, İran ile doğrudan ticari ilişkisi bulunmasa dahi, hizmet ya da mal teslimi yapılan gerçek kişi ya da tüzel kişilerin İran ile çalışması da söz konusu olabilir. Bu tür durumlar yine dolaylı olarak İran yaptırımlarının ihlali sonucu doğurabilir.
Yaptırımların ihlali durumunda gerçek kişilerin; ABD’deki varlık ve hesaplarının bloke edilmesi, ABD vizesi reddi, ABD’den ihraç edilme ve hapis cezası boyutlarına varan cezalar ile karşılaşmaları mümkündür. Tüzel kişiler içinse Amerikan Doları üzerinden ticaret yapmasının engellenmesi ve SDN Listesine alınmaya varan cezalar ile yine üst yönetimin gerçek kişilerine ilişkin hapis cezası dahil yaptırımlara konu olması söz konusu olabilir. Üst yönetim özelinde ABD’ye seyahat limitleri söz konusu olabilmektedir.
ABD yerel mevzuatı uyarınca, eğer şirketler bağımsız danışmanlardan tüm süreçlerinin gözden geçirilmesine ilişkin olarak bir analiz/rapor almaları durumunda, iyi niyet esası gereğince olası bir yaptırım ihlalinde kasıt aranmadığından cezai mekanizmalar da kapsam dışında bırakılmaktadır.
Bu analizlerde şirketlerin tüm operasyon süreçleri ile insan kaynakları, finans, hukuk gibi tali süreçleri de incelenmekte, sözleşmeler kontrol edilmekte ve risk unsurları varsa derecelendirilerek tespit edilmektedir. Sonrasında da çözüm analizleri sunularak, yaptırımlara tam uyumluluk sağlanmaktadır.
Yukarıda detaylı olarak yer verilen hususlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’deki gerçek ve tüzel kişilerin doğrudan ya da dolaylı olarak İran’la olan ilişkilerinin yaptırımlar kapsamında bir risk taşıyıp taşımadığının ve mevcut ticaret modellerinde revizyona gerek olup olmadığının analiz edilmesinde fayda bulunmaktadır.