Ekim | Fikri Mülkiyet Bülteni
- FİKRİ SERMAYENİN GÜCÜ: TÜRKİYE’DE AİLE ŞİRKETLERİ VE MARKALAŞMA SORUNLARI
Bir ürün veya hizmeti diğerlerinden ayıran en önemli unsur olan markanın tarihçesinin nereye kadar uzandığını hiç düşündünüz mü? Damgaların, işaretlerin kullanımı ile başlayan ve Mezopotamya’dan Antik Mısır’a, Antik Yunan’dan Rönesans’a uzanan tarihiyle marka olgusu hakkında dünyada ilk kabul gören kanun Fabrika ve Ticaret Markaları Kanunu’dur. 1857 yılında ilk olarak Fransa’da kabul edilen kanun yıllar içinde İngiltere, Amerika, Almanya gibi ülkelerde de kabul görmüştür. Modern anlamda ilk marka olarak bilinen Ivory Soaps’un (1880) sahibi P&G şirketi aynı zamanda 1930’lu yıllarda ilk marka yönetimini gerçekleştiren şirket olmuştur. İlerleyen yıllarda artan nüfusun, globalleşen dünyanın ve ticaret sektöründeki rekabetin etkisiyle birçok farklı sektörde şirketler kurulmuş ve beraberinde yüzlerce marka ortaya çıkmıştır.
Türk tarihine baktığımızda ise Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1871 tarihli “Fabrikalar Mamulâtı ile Eşyayı Ticariyeye Mahsus Alâmeti Farikalara Dair Nizamname” adlı kanun tarihimizdeki ilk marka kanunu olarak karşımıza çıkmaktadır. 1888 yılında değişikliklere uğrayan ilgili kanun cumhuriyet döneminde de kullanım alanı bulmuş ancak 1965 yılında kabul edilen “551 sayılı Markalar Kanunu” ile marka hukuku alanında yeni bir dönem başlamıştır. Peki en eski Türk markaları denildiğinde tüketicinin aklına hangi markalar gelmektedir? Ali Muhittin Hacı Bekir (1777), Şekerci Cafer Erol (1807), Hafız Mustafa (1864), Kuru Kahveci Mehmet Efendi (1871), Hacı Şakir (1889), Ece Ajandaları (1892), Koska (1907), Abdi İbrahim (1912), Eyüp Sabri Tuncer (1923), Vakko (1934) çeşitli sektörlerden yüzyılı aşkın süredir Türkiye’de var olabilen markalara örnek olarak verilebilir. Ancak ülkemizde her ne kadar uzun yıllara meydan okuyan markalar olsa da global marka yaratma konusunda o kadar da iyi bir konuma sahip olduğumuzu söylemek zor.
Dünyaca ünlü, eski ve lüks markaların kökenlerine baktığımızda Fransa, İngiltere, Amerika gibi ülkelerle karşılaşmaktayız. Peki şirketlerin yanı sıra ülkelerin de istihdam, yatırım gibi alanlarda faydalandığı markalaşma anlayışının ülkemizde gelişmeme nedeni nedir? Pazarlama alt yapısının oluşturulması, yaratıcılık, küresel rekabet dengesinin sağlanması, müşteri ilişkileri gibi pek çok önemli alt başlığın dengeli yönetimini gerektiren küreselde markalaşma sürecinin Türkiye’deki gelişiminin en büyük engellerinden biri: Aile şirketleri. Yönetim kademelerinin çoğunluğunu aynı aileye mensup kişilerin oluşturduğu, belirli bir kültür ve değer çerçevesinde yönetilen şirketlere aile şirketi adı verilir. Türkiye’de sıklıkla görülen aile şirketlerinin her ne kadar belirli bir ailenin ve kültürün çatısı altında olması gibi olumlu yanları olsa da nesillerin değişmesiyle birlikte şirket içinde birçok çatışma yaşanmakta ve sürdürülebilir bir kurumsal şirket yapısına geçilememektedir. Türkiye’de yer alan şirketlerin %95’inin aile şirketi olduğu ve yalnızca %10’unun üçüncü nesle kadar dayandığı yapılan araştırmalardan açıkça görülmektedir.1 İlgili şirketlerden ulusal ve uluslararası alanda iyi bir marka stratejisi yürüten şirket sayısı ise oldukça azdır. Bu konudaki temel problemler, aile içinde sosyal alanda ve yönetim alanında yaşanan çekişmelerle birinci ve ikinci neslin genç nesli ve gündemi yakalamakta yaşadığı zorluklar olarak sayılabilir. Aile şirketlerine ait markalar, bozulan aile ilişkileri sonrasında markanın kullanımıyla ilgili birbirlerine karşı açtıkları davalar ile sık sık gündeme gelmekteler.
Aile şirketi içindeki çatışmaları önlemek ve daha uzun vadede gelişerek ayakta kalan şirketler oluşturmak için ise en çok başvurulan yöntem aile anayasalarının oluşturulmasıdır. Aile ve şirketin ilişkisini, işletmenin idari yapısını düzenleyen, aile değerleri çerçevesinde oluşturulan belgelere aile anayasası adı verilmektedir. Aile anayasalarının oluşturulması her ne kadar sıklıkla başvurulan bir yöntem olsa da ilgili belgenin içeriğinde daha çok miras, yönetim devri gibi konular ele alınmakta, marka kimliği ikinci ve daha sonraki plana atılmaktadır. Şirketin ve ailenin kendisi için olduğu kadar ülkemiz ekonomisi ve imajı için de oldukça önem arz eden aile şirketlerinde markalaşma hususu çok daha titiz şekilde ele alınmalıdır. Nitekim günümüz şirketlerinin maddi malvarlıklarından ziyade gayri maddi malvarlığı olarak markaları çok daha büyük öneme ve mali değere sahiptir.
Gayri maddi varlıklar ve/veya fikri mülkiyet hakkı dendiğinde geçmişte pek çok kişi için anlam ifade etmezken günümüzde kişilerin/şirketlerin en değerli varlıkları onlar olmuştur. Şirketlerin fikri sermayeleri, sahip oldukları başta marka, patent, tasarım ve bunlarla sınırlı olmaksızın pek çok fikri ürünü ifade etmekte olup 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 127/1’de ticari şirketlere sermaye olarak getirilebilecek değerler arısında “Fikri Mülkiyet Hakları” da sayılmış ve ticaret şirketlerine sermaye olarak konulabilecek değerler bakımından geniş bir çerçeve çizmiştir.
ABD S&P 500 şirketlerinin varlık yapısındaki değişim, yıllar içinde şirketlerin gayri maddi varlıklarına verdikleri önemi ortaya koyacak nitelikteki örneği teşkil etmekte olup aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere 1975 yılında şirketlerin gayri maddi varlıkları %17 iken, 2020 yılında %90 oranına ulaşmıştır.
Ocean Tomo (OT). (2022). Intangible Market Value Study, https://oceantomo.com/intangible-assest-market-value-study/ Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2024
Bir şirketin değerinin sahip olduğu entelektüel sermayelerle ölçüldüğü; şirketlere yatırım yapanların o şirketlerin öncelikle gayri maddi varlıklarının incelediği, şirketlerin artık maddi varlıklarından ziyade gayri maddi varlıklarının olduğu günümüzde şirketlerin entelektüel sermayelerini geliştirmek ve daha ziyade korumak için atacakları hukuki adımlar kritik öneme sahip.
1: Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği, Türkiye’de Aile Şirketleri İçin Kurumsal Yönetim:Neden ve Nasıl Uygulanmalı?, 2021
- ZİHİN Mİ MAKİNE Mİ? YAPAY ZEKANIN FİKRİ MÜLKİYET SINAVI
Yapay zekâ, bilgisayar sistemlerine, insan zekasının bazı yönlerini taklit etme yeteneği kazandırmayı amaçlayan bir bilim dalıdır. Bu, bilgisayarların öğrenme, problem çözme, dil anlama, görüntü algılama ve karar verme gibi insan benzeri zekâ görevlerini gerçekleştirebilmesini içerir. Yapay zekâ, genellikle büyük veri setlerini analiz etme, örüntüleri tanıma, karmaşık sorunları çözme ve otomatik kararlar alma konularında kullanılır. (Bu tanım ChatGPT tarafından yazılmıştır.)
En basit haliyle yapay zekâ, bilgisayar bilimi ve güçlü veri setlerini birleştiren bir alandır ve bu sayede problem çözme imkânı sağlamaktadır.
- İnsan zekasını taklit edebilen makine veya sistemler.
- Yapay zekâ makineleri, genellikle insan katılımını gerektiren problem çözme ve görevleri gerçekleştirme yeteneğine sahiptir.
- Bazı yapay zekâ sistemleri, büyük veri setleri ile eğitim yaparak kendilerini aşamalı bir şekilde geliştirir. Bu süreç, makine öğrenmesi adı verilen bir yöntemle gerçekleşir.
Son dönemlerde yapay zekâ ChatGPT ile daha çok gündeme gelmiş olsa da aslında gerçekten yapay zekâ kullanımı onunla mı başladı? Metroların/otobüslerin kaç dakikaya geleceği bilgisi nasıl sağlanıyor? Bir yere gitmeden önce hemen hepimizin kullandığı harita uygulamaları bu verileri nereden alıyor? İnternet sitelerindeki güvenlik adımlarında bizi çıldırtan “Yaya geçidi gördüğünüz tüm fotoğrafları işaretleyin.” gibi bölümler neden var ve ne sağlıyor? Tüm bu sorulardan anlaşılacağı üzere cevap hayır, yapay zekâ aslında çok uzun süredir hayatımızda. Sağlık sisteminden lojistiğe, bankacılıktan e-ticarete birçok sektörde yapay zekayı kullanıyoruz.
Fikri mülkiyet açısından ise yapay zekanın konumu son derece tartışmalı. Yapay zekâ eser sahibi olabilir mi? Bir diğer soru ise, yapay zekanın öğrenme eylemini gerçekleştirdiği yani yararlandığı eserlerin (romanlar, müzikler vb.) sahiplerinin durumunun ne olacağı. Yapay zekayı genel olarak iki kategoriye ayırabiliriz: Tahminsel Yapay Zekâ (Predictive AI) ve Üretici Yapay Zekâ (Generative AI). Tahminsel yapay zekâ, var olan veri havuzundaki verileri kullanarak geleceğe yönelik tahminlerde bulunurken; üretici yapay zekâ var olan verileri kullanarak yeni veri üretir. Peki üretici yapay zekanın ürettiği eserin hak sahibi kim olur? Yapay zekanın esere olan katkısı korunur mu?
Maymun Naruto tarafından çekilen fotoğrafın “eser sahipliği” insan dışı varlıkların hukuki kişilikleri olmaması ve bu nedenle dava açma veya telif hakkı yasası kapsamında sahip olarak kabul edilememeleri gerekçesiyle reddedilmiştir.
Amerika Patent Ofisi’nin Mart 2023 tarihli rehberinde “insan olmayanların” sahiplik kapsamı dışında olduğu, yapay zekâ ile oluşturulmuş eserlerin incelenerek, bu eserin ortaya çıkmasına insanın ve yapay zekanın katkısının değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği, eğer eser yeterince “insan” sahipliği içeriyorsa o halde eserin “insan” tarafından oluşturulan kısmının korunacağı ve bu kısmın tescil edilmesine karar verebileceği ele alınmaktadır. Amerika Patent Ofisi, Zarya of the Dawn isimli eserin tescil kapsamını grafik romandaki yapay zekâ tarafından oluşturulan görüntüleri kapsamayan daha sınırlı bir tescil ile değiştirdi. (İnsan tarafından yazılmış metni ve eserin yazılı ve görsel unsurlarının seçimi ve düzenlemesini koruma altına aldı.) İlgili eserin tüm illüstrasyonu yapay zekâ kullanılarak oluşturulmuştur.
Amerika’da görülen Thaler v. Perlmutter davası da Amerika’nın yapay zekanın eser sahipliğine yaklaşımını ortaya koyar niteliktedir. Davaya konu olayda Stephen Thaler, bir bilgisayar programı geliştirdiğini iddia etmiş ve bu programı, bir insan sanatçının üretimine benzer şekilde orijinal görsel sanat eserleri oluşturabilen bir “yapay zekâ” olarak tanımlayarak bir eser ürettirmiştir. Thaler bu eser için yaptığı telif başvurusunda eser sahibini ürettiği yapay zekâ olarak belirtirken eserin bir bilgisayar algoritması tarafından otomatik olarak oluşturulmuş olduğunu da açıklamıştır. Amerika Patent Ofisi’nin ilgili başvuruyu reddi üzerine görülen davada ise mahkeme “İnsan eser sahipliğinin, telif hakkının temel bir gerekliliği” olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, ABD Telif Hakkı Kanunu’na göre telif hakkının “eser sahibinin orijinal işlerine” ilişkin olduğunun altını çizmiştir. İnsan yaratıcılığı telif hakkının temelindeki vazgeçilmez unsurdur. Türk hukukunda da eserin oluşma şartlarından olan “sahibinin hususiyetini taşıma” şartına dikkat çekmek gerekir.
Amerika’daki yapay zekâ ve eser sahipliğine ilişkin tartışmalar açısından bir başka gündeme gelen konu ise “fair use” yani “adil kullanım hakkı” oldu. Bu doğrultuda görülen davalardan birkaçı aşağıdaki gibidir:
- Getty Images, Inc. v. Stability AI, Inc. davasında Getty Images, Stability AI’yı Getty Images’ın telif hakkı korumasındaki görsellerini kullanarak görsel yapay zekasını eğittiğini iddia etmiştir.
- Andersen v. Stability AI LTD davasında, davacı eser sahibi, davalı şirketin kendisine ait eserleri izinsiz kullanarak yapay zekasını eğittiğini ve bunlardan yararlanarak davacı eser sahibinin stilinde eserler yarattığını iddia etmiştir.
- Doe v. Github, Inc. davasında, Github, Microsoft ve OPEN AI’ya dava açılarak bu şirketlerin, özgür yazılım kodunu kazımak suretiyle özgün kodlayıcıların lisanslarını ihlal ederek özel yapay zekâ kodlama yardımcı araçlarını eğitmeye yönelik telif hakkı ihlali yaptığını iddia etmiştir.
- ABD Yazarlar Birliği, içlerinde Game of Thrones kitap serisinin yazarının da olduğu 17 yazarı temsilen, ChatGPT programını üreten yapay zekâ araştırma şirketi OpenAI’ya eserlerin izinsiz kullanımından dolayı dava açmıştır.
Avrupa Birliği’nin (“AB”) konuya yaklaşımına gelecek olursak ise yakın zamanda yapay zekâ kanunu hakkında mutabakata varılmıştır. AB’nin yapay zekâ hakkındaki düzenlemeleri çok riskli / az riskli / risksiz olarak kategorilere ayırarak yaptığını görüyoruz. Konumuz fikri mülkiyet ve yapay zekâ ilişkisi olduğundan AB’nin yapay zekaya ilişkin genel düzenlemelerine dair daha fazla bir değerlendirme yapmayacağız fakat “geleneksel” bakış açısı ile konuya yaklaştığını söyleyebiliriz. AB’nin yaklaşımı da “kişisel karakter”, “yaratıcı dokunuş” ve “orijinallik” üstünde toplanmaktadır. Bu nedenle Amerika’nın yaklaşımına yakın olduğu söylenebilir.
Birleşik Krallık telif hakkı yasası ise “insan yazarlığının” olmamasının bir eserin korunmasına engel teşkil etmediği düşüncesini benimsemiştir. Express Newspapers v. Liverpool Daily Post davasında, mahkeme, AI tarafından oluşturulan harf ızgaralarının insan yaratıcılığı olmaksızın üretilmediği iddiasını reddederek telif hakkını tasarımcıya tahsis etmiştir.
Özetle yapay zekayı fikri mülkiyet başlığı altında incelediğimizde iki ana tartışma konusu bulunmaktadır:
- Yapay zekâ eser sahibi/buluş sahibi olabilir mi?
- Yapay zekanın yararlandığı ve öğrendiği “eserlerin, buluşların” sahiplerinin hakları nasıl korunacak? Lisans/tazminat bedeli ödenecek mi? Kime ödenecek?
Bu ikinci soruya ilişkin olarak ise The New York Times gazetedeki içeriklerin izinsiz şekilde kopyalandığı iddiası ile Open AI ve Microsoft şirketlerine dava açmıştır. Milyarlarca dolar zarara uğradığını belirten The New York Times, söz konusu şirketlerin kendi birikimlerinden haksız şekilde yararlandıklarını vurgulamıştır. Yapay zekayı eğitmek için geniş kapsamda bilgiye erişilmesi gerektiğini dile getiren OpenAI, telif hakkıyla korunan eserlerin kullanımının adil kullanım hakkı kapsamına girdiğini iddia etmiştir.
Sony Music Entertainment, Universal Music Group ve Warner Records ise Suno ve Udio adlı girişimlere yapay zekâ ile telif hakkı ihlali iddiası ile dava açmıştır. Yapay zekâ kullanarak benzer çıktılar oluşturmak amacıyla Suno ve Udio’nun müzikleri çaldığı iddiası ile açılan davada Suno AI CEO’su teknolojinin tamamen yeni çıktılar üretmek için tasarlandığını belirtirken Udio sessizliğini korumuştur.
- Döner, ‘Geleneksel Ürün Adı’ Tescili İçin Gündemde: Türk Mutfağının İkonu Tanınma Bekliyor!
Son zamanlarda AB Resmî Gazete’sinde yayımlanan “döner”in “geleneksel ürün adı” olarak tescili, geniş bir tartışma konusu haline gelmiştir. Bu tescilin gündem olmasının sebebi, Türkiye’nin AB’de birçok coğrafi işaret tesciline sahip olmasına rağmen, ilk kez bir ürünümüzün geleneksel ürün adı olarak tescillenmiş olmasıdır. Peki, coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı nedir? Siz de ürününüz için coğrafi tescil veya geleneksel ürün adı talebinde bulunabilir misiniz? Hangi ürünler bu korumadan yararlanabilir?
Doğal ve beşerî unsurların birleşimiyle ortaya çıkan gıda, tarım, maden, el sanatları ve sanayi ürünleri, Sınai Mülkiyet Kanunu’nda belirtilen koşullara uyduğu takdirde, tescil edilerek coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı korumasından yararlanabilir.
Coğrafi işaret; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından kökenin bulunduğu yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş ürünü gösteren işarettir. Coğrafi işaretler, aşağıda belirtilen özelliklerine göre menşe adı ya da mahreç işareti olarak tescil edilir:
MENŞE ADI
Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre veya bölgeye ait, bazen de istisnai durumlarda ülkeden kaynaklanan, temel özelliklerini bu coğrafi alana özgü doğal ve insan yapımı unsurlardan alan, üretimi, işlenmesi ve diğer işlemleri tamamen bu coğrafi alan içinde gerçekleşen ürünleri tanımlayan adlardır.
Örneğin; Aydın İnciri’nin tüm üretim süreçleri Aydın’da gerçekleşmelidir.
Sadece belirli bir bölgenin üreticilerinin kullanması mümkündür.
MAHREÇ İŞARETİ
Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, bölge veya ülkeden kaynaklanan, belirgin nitelikleri, ünü veya diğer özellikleriyle bu alanla özdeşleşen, üretimi, işlenmesi veya diğer işlemlerinin en az biri bu coğrafi alan içinde gerçekleştirilen ürünleri tanımlayan adlardır.
Örneğin; Antakya Künefesi, tescilde belirtilen üretim usul ve özellikleri kullanılarak başka bir yörede üretilebilir.
İlgili yörenin özellikleriyle herkes tarafından kullanılabilir.
GELENEKSEL ÜRÜN ADI
Menşe adı veya mahreç işareti kapsamına girmeyen ve ilgili piyasada bir ürünü tarif etmek için geleneksel olarak en az otuz yıl süreyle kullanıldığı kanıtlanan adlar, aşağıdaki şartlardan en az birini sağlaması hâlinde geleneksel ürün adı olarak tanımlanır:
1. Geleneksel üretim veya işleme yöntemi yahut geleneksel bileşimden kaynaklanması
2. Geleneksel hammadde veya malzemeden üretilmiş olması
Gelin beraber “geleneksel ürün adı”nın detaylarını konuşalım. Söz konusu “döner” tescili başvurusu Türkiye Döner Federasyonu tarafından gerçekleştirilmiştir. Peki geleneksel ürün adlarının tescilinde kimler başvuru hakkına sahiptir?
a.Üretici grupları.
b.Ürün veya ürünün kaynaklandığı coğrafi alanla ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları.
c.Ürünle ilgili olarak kamu yararına çalışan veya üyelerinin ekonomik çıkarlarını korumaya yetkili dernekler, vakıflar ve kooperatifler.
d.Ürünün tek bir üreticisi varsa, bu durumu ispat etmesi şartıyla ilgili üretici.
Bu kapsamda üretici ve üretici grupları kimlerdir?
üretici; tarım ürünlerini, gıda maddelerini, madenleri, el sanatları ve sanayi ürünlerini üreten veya işleyen yahut tedarik zincirinde yer alarak ürünün tescile konu özelliklerini etkileyen bir işlem yapan kişiyi,
üretici grupları ise, kanuni oluşumuna veya bileşimine bakılmaksızın aynı ürünün üreticilerinden oluşan birliği ifade eder.
Belirtmemiz gerekir ki Türkiye’de tescil edilen geleneksel ürün adları yalnızca Türkiye sınırları içinde geçerli olmaktadır. Farklı ülkelerde koruma elde etmek için o ülkenin mevzuatı çerçevesinde başvuruda bulunmak gerekmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında koruma sağlanmasını sağlamak için ise Avrupa Konseyi Tüzüğü çerçevesinde Avrupa Komisyonuna başvuru yapılmalıdır. Tabi bu başvuruda bulunmak için gereken ilk adım TÜRKPATENT’e yapılan başvurunun tescil ile sonuçlanmasıdır. Başvurular doğrudan Avrupa Komisyonu adresine posta veya e-posta yoluyla gönderilmektedir. Komisyon, kendisine iletilen başvuruları 6 ay içinde inceleyerek AB Resmî Gazetesinde yayımlar. Yayımlanacak başvurulara yapılacak itirazlar için ilan tarihinden itibaren 3 aylık bir süre tanınır. Tüzükte yer alan koşulları ihlal ettiğine dair bir beyanda bulunmalıdır. Nitekim Almanya, “döner” in tesciliyle ilgili başvuruya itirazda bulunmuştur. Komisyonun görevi ise bu noktada derhal itirazı başvuru yapana iletmektir.
Peki bundan sonra bizi hangi aşama beklemektedir?
Bildirim sunulduktan sonra iki ay içinde gerekçeli beyanın komisyona iletilmesi durumunda beyanın kabul edilebilirliği kontrol edilir. Beyan kabul edildikten sonra iki ay içinde taraflar, üç ayı geçmeyecek şekilde başvurunun Tüzük’te belirtilen koşulları karşılayıp karşılamadığına ilişkin istişarelerde bulunmak için Komisyon tarafından uzlaşmaya davet edilir. Uzlaşma olmazsa komisyon haberdar edilir.
Türkiye’nin başvurusu kabul edilirse neler olacak?
Etin niteliği, marine etme sürecinde kullanılacak malzemeler, et dilimlerinin kalınlığı ve marine süresi gibi detaylar da standart düzenlemelere tabi olacaktır. Örneğin, Almanya’da döner üretiminde dana, genç sığır ve hindi etinin kullanılması yasaklanacaktır.
- TÜRK HUKUKUNDA TASARIM BAŞVURU ve TESCİL SÜRECİ
Kahvenizi içtiğiniz fincan, masanızdaki tuzluk; ayakkabınız, sandalyeniz, halınız, çantanız kısacası kullandığınız hemen her şey bir tasarımın konusu olan/olabilecek şeyler. Hatta piyasada olan ve satın aldığınız pek çok şey tescilli bir tasarımın “çok benzeri” de olabilir. Peki “bunu ben tasarladım” diye düşündüğümüz her şey tasarım mıdır ve bu hükümlerle korunabilir mi?
Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) madde 55/1’de yer alan tasarım tanımına göre “Tasarım, ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümüdür.” Tanımda bahsi geçen ürün, bilgisayar programları hariç olmak üzere, endüstriyel yolla veya elle üretilen herhangi bir nesnenin yanı sıra birleşik bir ürün veya bu ürünü oluşturan parçaları, ambalaj gibi nesneleri, birden çok nesnenin bir arada algılanan sunumlarını, grafik sembolleri ve tipografik karakterlerini ifade etmektedir.1 Tıpkı marka başvurusunda bulunduğu gibi tasarımda da tescilin talep edilebileceği ürünler belirli bir gruplandırmaya tabidir. Locarno Anlaşması kapsamındaki sınıflandırmada 32 tane sınıf bulunmaktadır.
Tasarımlar Türk hukukunda tescilli ve tescilsiz olmak üzere iki ana başlık altında incelenebilir. Tescilsiz tasarımlar ilk kez Türkiye’de kamuya sunulmuş olmaları şartıyla 3 yıl süreyle korunurken tescilli tasarımlar ise başvuru tarihlerinden itibaren 5 yıl süreyle korunur ve 5’er yıllık yenilemelerle 25 yıla kadar korumadan faydalanabilir. Yukarıda yer alan tanım kapsamında değerlendirilen bir tasarımın hukuken korunabilmesi için ise sahip olması gereken iki temel özellik bulunmaktadır: yenilik ve ayırt edicilik. SMK madde 56/4 uyarınca “Bir tasarımın aynısı; a) Tescilli tasarım için başvuru veya rüçhan tarihinden önce, b) Tescilsiz tasarım için tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten önce, dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış ise o tasarım yeni kabul edilir.” Ayrıca “Tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda farklılık gösteriyorsa aynı kabul edilir.” Yenilik şartında dikkat çeken husus tasarımın dünya çapında yeni olmasıdır. Yani dünyanın herhangi bir yerinde daha önce kamuya sunulan bir tasarım Türkiye’de yenilik şartını taşımamaktadır. SMK madde 56/5 ise ayırt edicilikten ne anlamamız gerektiğini düzenler. İlgili hükme göre “Bir tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde bıraktığı genel izlenim; a) Tescilli tasarım için başvuru veya rüçhan tarihinden önce, b) Tescilsiz tasarım için tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten önce, kamuya sunulmuş herhangi bir tasarımın aynı kullanıcı üzerinde yarattığı genel izlenimden farklı ise bu tasarımın ayırt edici niteliğe sahip olduğu kabul edilir.” Kanun koyucunun bilgilenmiş kullanıcı kriterinden kastı dikkatli ve deneyimli bir kullanıcıdır. Bilgilenmiş kullanıcı, bir tasarımcı kadar işin uzmanı olmasa da sıradan bir kullanıcının gözden kaçırabileceği detayları fark etmelidir.2 Ayırt edicilik kriterinin değerlendirilmesinde tasarımcının tasarımı geliştirirken sahip olduğu özgürlük derecesi de önem arz etmektedir. Seçenek özgürlüğü ile tasarım hakkının koruma kapsamı doğru orantılıdır.
Yukarıda sayılan şartları taşıyan, tanıma uygun tasarımların tescil süreci ise başvuru üzerine Türk Patent ve Marka Kurumu (“TÜRKPATENT”) nezdinde gerçekleşir. Tasarım başvuru süreci SMK madde 61 ve devamında düzenlenmiştir. İlgili hükümlere uygun olarak gerçekleştirilen bir başvurunun yenilik incelemesi TÜRKPATENT tarafından re’sen gerçekleştirilir ancak burada incelemenin konusu başvuru kapsamındaki tasarımın aynısının daha önce kamuya sunulup sunulmadığıdır. TÜRKPATENT benzerlik incelemesi gerçekleştirmemektedir. Bu nedenle inceleme aşamasından sonra yayımlanan ve itiraz etme hakkı sunmak üzere 3 ay süreyle yayımda kalan tasarımlar düzenli olarak tasarımcılar tarafından takip edilmeli, süresinde itiraz hakkı kullanılmalıdır. Tescil talebinin itiraz aşaması öncesinde TÜRKPATENT tarafından reddedileceği hallerden bazıları ise kanunda şu şekilde düzenlemiştir: başvurunun tasarım veya ürün tanımına uygun olmaması, kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olması, başvurunun SMK madde 3 kapsamında korumadan yararlanamayacak kişi tarafından gerçekleştirilmesi, başvurunun yeni olmadığının tespit edilmesi. Başvuru reddi tamamen veya kısmen olmak üzere iki şekilde gerçekleşebilir. SMK madde 64/7 hükmü uyarınca kısmen reddedilen bir başvurunun tescilin devamı için kalan kısmın koruma şartlarını sağlaması ve tasarım kimliğini muhafaza etmesi şarttır. Başvurunun kabulü halinde ise sicile kayıt ve bültende yayım adımları izlenir.
Tasarım hukukunun en tartışmalı hususlarından biri ise hak sahipliğidir. Sık sorulan sorulardan biri de tüzel kişinin tasarımcı olup olamayacağıdır. Tasarımcı yalnızca gerçek kişi olabilirken tasarımın sahibi tüzel kişi olabilir. Bu noktada tasarımcı ve tasarım sahibinin farklı olabileceğinin altının çizilmesi gerekmektedir. Tasarım sahibi tescile konu tasarımı ticari amaçla kullanırken tasarımcı, tasarımı yapan kişidir. SMK madde 59/1 “Tasarımdan doğan haklar münhasıran tasarım sahibine aittir. Üçüncü kişiler, tasarım sahibinin izni olmadan koruma kapsamındaki tasarım veya tasarımın uygulandığı ürünü üretemez, piyasaya sunamaz, satamaz, ithal edemez, ticari amaçlı kullanamaz veya bu amaçlarla elde bulunduramaz ya da bu tasarım veya tasarımın uygulandığı ürünle ilgili sözleşme yapmak için öneride bulunamaz.” Düzenlemesini haizdir.
Tasarımla ilgili son dönemde gündeme gelen Puma olayı üstünden de yukarıda bahsettiğimiz yenilik, kamuya sunma gibi hususların ne kadar önemli olduğunun altını çizmek isteriz.
Dava, Puma’nın “Puma Creeper Shoe” tasarımını Avrupa Birliği tasarımı (RCD) olarak tescil ettirme girişimini ve bu yeni ayakkabı modelinin Rihanna’nın Instagram hesabı aracılığıyla önceden ifşa edilmesinin Puma’nın tescil başvurusu üzerindeki etkisini ilgilendiriyor.
Uyuşmazlık, 2019 yılına kadar uzanıyor ve bir Hollandalı ayakkabı toptancısının Puma’nın tescilli ayakkabı tasarımına karşı geçersizlik beyanı talebinde bulunmasıyla başlıyor. Toptancı, geçersizlik talebini desteklemek için Rihanna’nın Aralık 2014’te Instagram hesabı üzerinden paylaştığı bir dizi fotoğraf sunmuştur. Bu fotoğraflarda Rihanna, kalın siyah tabanlı beyaz bir çift Puma spor ayakkabı giyiyordu. Hollandalı şirket, bu fotoğrafların paylaşılmasının, Puma’nın bu ayakkabıların tasarım tescil başvurusu yaptığı tarihe kadar ayakkabıların gerekli yenilik ve bireysel karakterden yoksun olduğu anlamına geldiğini savunmuştur.
Avrupa Adalet Divanı, 300.000’den fazla beğeni alan ilk Instagram paylaşımının, “Avrupa Birliği’nde faaliyet gösteren ilgili sektörde uzmanlaşmış çevrelerce bilinir hale gelebileceği” gerekçesiyle önceden ifşa testini karşıladığına karar verdi. Puma’nın, ifşanın belirsiz olduğunu ve “Aralık 2014’te kimsenin Rihanna’nın ayakkabılarıyla ilgilenmediğini” öne süren iddiasını reddetti. (Puma, ayrıca fotoğrafların tasarım başvurusunu geçersiz kılmak için yeterli kalitede olmadığını ve önceki tasarımın bazı özelliklerinin yalnızca büyütme sayesinde tanımlanabildiğini savunmakta da başarılı olamamıştır)
1: Tasarım Başvuru Kılavuzu
2: Cahit SULUK, Fikri Mülkiyet Hukuku, 6. Bası, Seçkin Hukuk, Ankara 2022
- Bir Logodan Fazlası: Güçlü Markaların Ardındaki Sosyal Sorumluluk
Marka oluşturmak; rengi, ismi, dokusu, logosu, belki sloganı, imajı, logosunda kullandığı fontu gibi pek çok unsura bağlı olan, yolun başında en çok vakit ayrılması gereken bir süreç. Başarılı ve sürdürülebilir bir marka yaratmak ise tüm bu sayılan unsurların dikkatle belirlenmesinden başka aynı zamanda markanın bir felsefesinin olmasıyla ve onu manevi birtakım değerlerle beslemekle mümkündür. Ürün, hizmet ve marka çeşitliliği arttıkça markayı, marka imajını güçlendirmek ve tüketiciyi kendine çekmek şirketler için oldukça zorlaştığında markanın manevi değerleri ön plana çıkmaya başlamış; tüketiciyle bağ kurmak, tüketiciyi bu sürecin bir parçası haline getirmek şirketlerin temel amacı olmuştur. Markaların bunu başarmak için tercih ettiği en etkin yol ise sosyal sorumluluk projeleri olmuştur. Zira bir marka, sosyal sorumluluk projeleriyle topluma katıldığında, yalnızca ürün veya hizmet sunmakla kalmamakta; aynı zamanda bir yaşam biçimini ve bir duruşu da temsil ederek ve aynı malı/hizmeti sunan diğer markalardan ayrışmaktadır.
Büyük ve başarılı markaların hemen hepsinin ortak özelliği hem tescil süreçlerinde seçimlerindeki titizlik hem de markanın hikayesini ve imajını, hedefini kurgulamaktaki hassasiyetleri olmuştur. Son yıllarda yapılan araştırmaların pek çoğu tüketicilerin tercihlerini markaların duruşlarının belirlediğine dair sonuçlar veriyor. Bu tip projelerde yer alan markaların tüketici nezdinde güven sağladığı, imajını sağlamlaştırdığı ve tüketici ile arasındaki bağı güçlendirdiği belirlenmiştir. Yine yapılan bir araştırma, tüketicilerin çoğunluğunun amaç odaklı markaları tercih ettiğini; mümkün olduğunda net bir amaca sahip şirketlerin ürünlerini seçtiklerini ortaya koymuştur. Tüketicilerin net bir amacı olan markalar veya ürünler için daha fazla ödemeye razı oldukları da araştırmanın en önemli çıktıklarından olmuştur.
Toms, Ben&Jerry’s, Tony’s Chocolonely, Lego, Patagonia, Ford, Ikea, Google, Bosch, Walt Disney gibi markalar uluslarası ölçekte sosyal sorumluluk denince akla gelen ilk markalardan. Şirketlerin/markaların kadınlar, çocuklar ve hayvanlarla ilgili inisiyatif alarak faaliyetlerini sürdürmeleri, etik çalışma prensipleri, hayvanlar üzerinde deney yapmamaları gibi pek çok şey günümüz tüketicisinin seçimlerini doğrudan etkiliyor. Bu yazı özelinde öncelikle hayvanlarla ilgili atılımları olan markalara yer vermek istedik. Sosyal sorumluluk projelerine katılan bu markalar hem topluma/ hayvan dostlarımıza yönelik önemli katkılarda bulunmakta; hem de tüketiciyle duygusal bağ kurup marka imajlarını ve itibarlarını güçlendirmektedir.
Patili Dostlarımız İçin Birlikte Sorumluyuz
Espressolab Beyoğlu Belediyesi ile Espressolab Hayvan Barınağı’nı hayata geçirmeye karar vermiştir. Espressolab mevcut barınağı yenileyerek onlarca patili dosta yuva olarak, tüm bakımlarını ve kısırlaştırma süreçlerini üstlenmiştir. Açıklamalarında “Dostlarımıza en iyi şartları sağlamak için biz elimizi taşın altına koyduk, sıra diğer markalarda!” diyerek diğer markalara çağrıda bulunmuşlardır.
Eti “BenimDostum’O” projesiyle sokak hayvanlarına desteğini sürdürüyor
Eti Benim’O 2019 yılında hayata geçirdiği “BenimDostum’O” projesiyle sokak hayvanlarının korunmasına ve bu alanda farkındalığın artırılmasına katkı sağlamaya devam ediyor. HAYTAP, HEPAD ve ENCANDER iş birliğiyle yürütülen projenin dördüncü yılında Bursa ve Silivri’de bulunan üç hayvan barınağına destek sağlandı. Sokak hayvanlarının beslenme ve barınma ihtiyaçlarının karşılandığı ve tedavileri için gerekli sağlık cihazlarının temin edildiği proje kapsamında bugüne kadar binlerce sokak hayvanının yaşam şartları iyileştirildi.
Hepsiburada, sokak hayvanlarının çip ve karne destekçisi oldu.
Hepsiburada, yardıma muhtaç hayvanları koruma altına alarak sahiplendirilene kadar yaşam alanı sağlayan Kurtaran Ev ile yeni bir işbirliğine imza attı. Sokak hayvanlarının çip ve karne sponsorluğunu üstlenen marka, koruma altına alınan köpeklerin bakımına destek olmayı hedefliyor. Hepsiburada müşterileri Kurtaran Ev’in dijital destek kartlarından satın alarak dayanışmaya katkıda bulunabiliyor.
“Kalan Tazeler Küçük Dostlarımıza” projesiyle Migros 2014 yılından bu yana hayvanların hayatı için değer üretmeye devam ediyor. İnsan tüketimi için uygun olmayan ancak son tüketim tarihi geçmemiş ve tüketilebilir durumda olan gıdalar, sokak ve orman hayvanlarının beslenmesi için HAYTAP’a (Hayvan Hakları Federasyonu) Migros tarafından bağışlanıyor. 2023 yılında 76 ilde 902 mağazada 2 bin 822 ton gıda desteği yapılmasıyla proje kapsamında bugüne kadar toplamda 8 bin 776 ton gıda yardımıyla hayvanların beslenmesine katkı sağlandı.
CarrefourSA – Dost Hareketi
CarrefourSA’nın, Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu (HayKonFed) ile 2015 yılında başlattığı Dost Hareketi projesi sokak ve barınaklardaki kimsesiz hayvanlara destek olma hedefiyle 9 yıldır kesintisiz devam ediyor. CarrefourSA, 2024 yılı Temmuz ayı itibarıyla 73 ton mama desteği sağladı. Marka aynı zamanda Türkiye genelindeki mağazalarında taze gıda reyonlarındaki atığa çıkabilecek tüketilebilir ürünleri de HayKonFed aracılığıyla sokak hayvanlarına ulaştırıyor.
- Her Şey Bir Fareyle Başladı… Disney En Eski Dostuna Veda mı ediyor?
Walt ve Roy Disney’in Disney Brothers Stüdyosu’nu kurmasının üstünden tam 101 yıl geçti ve şirket bugün sayısız fikri mülkiyet hakkı ile 170 milyar dolarlık bir dev. Disney, yıllar içinde fikri mülkiyet hakları ile ilgili stratejisini dikkatle oluşturarak hareket etmiş ve Amerika’da telif hakları ile ilgili yasa süreçlerinde dahi yer almıştır.
Disney’in ünlü ikonu Mickey Mouse’un (en azından bir versiyonunun) artık kamu malı olduğuna dair haberler sıkça paylaşılmışken bir karakterin telif hakkının sona ermesi/kamunun kullanımına açık hale gelmesi ne demek kısaca değinmek istedik. Bir karakterin veya yaratımın telif hakkı koruması sona erdiği takdirde herkes bu karakteri serbestçe kullanabilecek olup ilgili karakter artık kamu malı haline gelmektedir. Mickey Mouse’un erken versiyon hali olan “Steamboat Willie” (aşağıda görselleri yer alan) 2024 yılı itibariyle artık telif hakkı koruması altında değil, dolayısıyla bu erken versiyonu ticari veya yaratıcı amaçlarla özgürce kullanmak mümkün hale gelmiştir.
İnsanlar, Mickey’nin bu eski halini yeni projelerde, ürünlerde veya içeriklerde kullanabilirler, ancak Disney’in hala daha modern Mickey versiyonları ve ticari markalar üzerinde hakları olduğu için bu alanlarda dikkatli olmaları gerekmektedir. Yani Mickey’in bu versiyonunu kullanmakta serbestsiniz ama Disney ile iş birliğiniz veya iş ilişkiniz olduğu şeklinde yanıltıcı bir tutum sergilemekten kaçınmanız gerekir. (1928’den sonra tanıtılan daha modern Mickey tasvirleri hala telif hakkı süresi içerisindedir.)
Etkin bir fikri mülkiyet politikası, bu hakların yönetimi ve korunması, stratejik yaklaşım gibi bu alana dair adımlarını oldukça titizlikle planlayan Disney, Mickey Mouse’u sürekli yenileyerek ve uyarlayarak aslında kontrolü hala elinde tutmaktadır. Bu arada telif hakları sonra erse de onunla ilgili devam eden -marka gibi- başka fikri mülkiyet hakları da olabileceğinden bu hususlar da mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Bir eserin telif hakkı, sınırlı bir süre boyunca geçerlidir. Amerika’dan farklı olarak Birleşik Krallık’ta yazılı, dramatik, müzikal ve sanatsal eserler için geçerli olan telif hakkı süresi, genellikle yazarın ölümünden sonraki yılın sonundan itibaren 70 yıldır. Bu süre, AB genelinde de geçerlidir. Ülkemizde de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) kapsamında düzenlenen telif haklarının koruma süresi eseri meydana getiren eser sahibi yaşadığı müddetçe geçerli olmakta ve eser sahibinin vefatının ardından ise 70 yıl süreyle telif hakları korunmaya devam etmektedir.