Ceza Yargılamasında Kanun Yollarına Başvurma Hakkı
Bu kısa çalışmamızda 1 Haziran 2005 yılında yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 260 ila 266. maddelerinde yer alan “Kanun Yollarına Başvurma Hakkı”na. CMK’da yer alan yeniliklere ve değişikliklere temas edeceğiz.
Kanun yolları olağan ve olağanüstü kanun yolu olarak ikiye ayrılmaktadır. Olağan kanun yollarını itiraz, istinaf ve temyiz; olağanüstü kanun yollarını ise Kanun Yararına Bozma, Yargıtay Başsavcısı’nın itirazı, Yargılamanın yenilenmesi olarak belirtmek mümkündür.
Hâkim ve Mahkeme kararlarında bir yanılma, eksiklik, yanlışlık gibi durumlar söz konusu olduğunda, bu kararlara karşı, herkesin, kanun yollarına müracaat hakkı bulunmaktadır.
Belirttiğimiz gibi hâkim ya da mahkeme kararlarında herhangi bir aykırılığın bulunduğunu düşünenler, kanun yoluna müracaat edebileceklerdir. Bu hususta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7 numaralı protokolü dikkate alınmaktadır. 22.01.1984 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye’nin 14.03.1985 tarihinde imzaladığı bu protokol ile hakkında mahkûmiyet kararı verilen sanığın üst yargılama makamına müracaat ederek hakkındaki kararı inceletmek kanun yoluna başvurma hakkı bir insan haklarından biri olarak kabul edilmekte, bu hakkın nasıl kullanılacağının düzenlenmesini kanunlara bırakılmaktadır .
Bu protokol 3 halde kanun yoluna gidilemeyeceğini belirtmiştir. 1) Suç çok hafif ise 2) sanık olay mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılanıyorsa 3) Karar, beraat kararının temyiz edilmesi sonucunda verilmiş bir karar ise.
Çok hafif suç, hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmeyen nitelikte olmalıdır. Suç eğer para cezasını içeren suçlardan ise, hükümlünün aczi nedeniyle, para cezasının hapis cezasına çevrilmemesi gerekmektedir .
Kanun Yollarına kimlerin, nasıl ve hangi şartlarda müracaat edilebileceği CMK’nın 260. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hâkim ve mahkeme kararlarına karşı aşağıdaki kişiler müracaat edebileceklerdir.
• Cumhuriyet savcısı,
• Şüpheli,
• Sanık
• Bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar
• Katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş olanlar
• Katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar
• Müdafii ya da vekil
• Şüpheli veya sanığın kanuni temsilcisi ve eşi
1. Cumhuriyet Savcısının Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
Yukarıda sayılanlardan Cumhuriyet Savcısı, gerek sanık aleyhine, gerekse sanık lehine kanun yollarına başvurabilir. Gerçekten CMK’nın 260/3. maddesindeki “Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir” hüküm gereğince, cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak kanun yollarına başvuracaktır. Örneğin sanık hakkında “Beraat Kararı” verilmesi gerektiğini düşünen cumhuriyet savcısı, hükmü temyiz edebilir. Bunun yanında sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmişse, bu hüküm sanık tarafından temyiz edilmeden infaz savcılığına verilmişse, infaz savcılığı, bu aşamada da dosyayı temyiz talebi ile Yargıtay’a gönderebilir.
Cumhuriyet Savcısı’nın kanun yollarına müracaat hakkı ve süreleri, CKM’nın 260/2. Maddesinde belirtilmiştir. CMK’nın 260/2. Maddesinde belirtilen süreler, sanık için tanınan sürelere göre farklılık arz etmektedir.
2. Şüphelinin Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
Şüpheli için kanun yollarına başvuru hakkı sadece soruşturma aşaması ile sınırlıdır. Çünkü bilindiği üzere şüpheli iddianame’nin tanzimi ile sanık sıfatını almaktadır. Şüpheli, soruşturma aşamasında bu hakkını koruma tedbirlerine itiraz ederek kullanabilecektir.
Bu aşamada tartışmalı bir konu bulunmaktadır. Şüpheli hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı verildiği zaman, şüpheli bu kararın gerekçesine karşı itiraz yoluna gidebilecek midir? Mevzuatımızda itiraz yolunun kapalı ya da açık olduğuna ilişkin herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Ancak Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı’nın gerekçesine karşı itiraz edilebilmesi gerektiğini belirtmek isteriz.
Zira yürütülen bir soruşturmada, bir kişi hakkında yanlış bir gerekçeyle, Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı verildiği takdirde, şüphelinin bu karara itiraz hakkının olması gerekmektedir.
Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı, şüpheliyi hukuksal sorumluluk altına sokacak nitelikte ise, şüphelinin bu karara itiraz edememesi şeklinde bir değerlendirme ile bu yolun kapatılması kişilerin mağduriyetine sebebiyet verecektir.
3. Sanığın Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
Gerek kovuşturma aşamasında verilen kararlara gerekli itirazları yaparak, gerekse yargılama tamamlandıktan sonra aleyhine verilen kararları temyiz edebilecektir. Başka bir ifade ile sanık, hakkında verilen Beraat Kararı’nı temyiz edemeyecek, buna karşın Beraat Kararı’nın gerekçesini temyiz edebilecektir .
Ancak Yurtcan, Beraat Kararının gerekçesinin temyiz edilemeyeceğini belirtmektedir .
Sanık, Beraat Kararı dışında bütün kararlara karşı temyiz hakkını kullanabilecektir. Diğer yasa yollarını da müracaat edebilecektir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 10.11.1976 tarih ve 7358 – 7025 sayılı kararında Beraat Kararının gerekçesinin temyiz edilebileceği belirtilmiştir .
4. Katılma ve Katılanın Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
Katılma ve usulü, CMK’nın 237. Maddesinde düzenlenmiştir. Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
Maddede katılma talebinin kabulü için öngörülmüş olan “suçtan zarar görme” koşulu, her somut olayın özgün niteliklerine göre yargıç tarafından belirli ölçütler temelinde değerlendirilmelidir. Suçtan zarar gören kişiler belirlenirken sanığa yüklenen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin yargılamaya katılma isteği dikkate alınır. Bu yolla haklı çıkarı zedelenen ve mağdur olan kişilerin mağduriyetinin giderilmesi amaçlanmaktadır.
Gerçekten de “suçtan zarar gören” kimse terimi, bir suçun işlenmesi dolayısıyla, hakkı veya yararı zarar gören ya da tehlikeye uğrayan kişiyi ifade etmektedir.
Yargıtay kararları ve öğretiye göre, suçtan zarar görme koşulu değerlendirilirken katılma talebinde bulunanın suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş olması aranacaktır . Buna göre korunan hukuki yararın doğrudan ihlal edilmiş olması gerektiğini, suçun işlenmesinden “dolaylı olarak zarar gören” kişilerin katılma taleplerinin reddedilmesi gerektiğini belirtmek gerekmektedir.
Şikâyetçi üzerinde doğrudan doğruya gerçek bir zarar oluşturmadığı durumlarda katılma talebi reddedilmelidir. Suçun konusunun, niteliği itibariyle kişinin hukuki durumu üzerinde sübjektif bir değişiklik yaratmaya elverişli olması katılma talebi kabul edilmelidir.
Davaya katılma, bir gerçek veya tüzel kişinin ancak “hukuki menfaatinin doğrudan zarara uğraması halinde” ceza kovuşturmasında yer alabileceğine temas etmektedir. Katılma talebi ilk derece mahkemesinde karar verilebilir. CMK’nın 237/2. Maddesi gereğince kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz.
5. Katılma İsteği Karara Bağlanmamış ve Reddedilmiş Olanların Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
5271 sayılı CMK’nın 260. Maddesinde yer alan hükümle artık “Katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş” olan kişiler de kanun yollarına müracaat edebileceklerdir.
Yurtcan, müdahil sıfatını almamış olan kişilere kanun yollarına başvurma hakkı verilmemesi gerektiğini, çünkü yargılama hukukunun taraf ve suje kavramı üzerine kurulduğunu, taraf sıfatını almayan kişinin yargılama hukukunun sağladığı hakları kullanamayacağını belirtmiştir .
Yargıtay’ımız, Yeni CMK yürürlüğe girmeden önce verdiği kararlarda, soruşturma ya da kovuşturma aşamasında aktif olarak yer alan, ancak katılma hususu ile ilgili olumlu ya da olumsuz karar verilmemesi gerekçesi ile bozma kararları vermiştir . Müşteki’nin ya da vekilinin şikâyet dilekçesi ibraz etmesi, tanık listesi vermesi ya da tevsii tahkikat talepli dilekçe vermesi halinde, katılma hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir .
Ancak Yeni CMK’nın 260. maddesinde ‘’katılma talebi reddedilen” kişilere de kanun yollarına başvurma hakkının verildiğini söyleyebilmek mümkündür. Katılma talebi reddedilen kişiler, önce kararı temyiz etmekte, bu talep reddedildiğinde ise verilen “Red Kararı”nı temyiz etmekteydi. YCMK ile artık, katılma talebi reddedilen kişilerin de doğrudan kararı temyiz ve kanun yollarına müracaat hakkı mevcuttur.
CMK’nın 237/2. Maddesinde ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır hükmü yer almaktadır.
Ancak Yurtcan, katılma ile ilgili hususun duruşmada çözülmesi gerektiğini, kanun yollarına bırakılmaması gerektiğini, buna karşın reddedilen müdahale istemlerine karşı itiraz yolunun açılması gerektiğini ifade etmiştir .
Bu hüküm gereğince ilk derece mahkemesi tarafından reddedilen katılma talebi, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi şartıyla temyiz mahkemesi tarafından karara bağlanacaktır. İlk derece mahkemesinde katılma talebi reddedilen herkes, verilen kararı temyiz etme hakkına sahiptir. CMK’nın 260. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi hâkiminin, katılma talebini reddederse, temyiz talebini kabul ederek dosyayı Yargıtay’a göndermesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu verdiği bir kararında, müşteki vekiline yokluğunda yapılan işlemleri okuduktan sonra şikâyetten vazgeçme işlemi hatırlatılıp diyecekleri sorulmuş, mağdur vekili bir diyeceğinin olmadığını bildirmiştir. Mağdur vekili şikâyetçi olduğunu belirten bir ifadede bulunmadığından kendisine katılma isteminin sorulmasına gerek yoktur. Bu nedenlerle katılan sıfatını almış veya katılma talebi reddedilmiş bulunanlar kapsamında olmadığından mağdur vekilinin temyiz talebinin reddi doğrudur .
6. Katılan Sıfatını Alabilecek Surette Suçtan Zarar Görmüş Bulunanların Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
CMK’nın 260.maddesinde katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların da kanun yollarına başvuru hakkının bulunduğu hükme bağlanmıştır. Kanun koyucu, madde metninde katılanın kanun yoluna müracaat hakkını açıkça belirtmişken ayrıca katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanları neden yeniden belirttiği düşünülebilir. Bunun sebebinin kanun yollarına başvurma hakkının şu veya bu gerekçe ile reddedilmemesi, bu durumun temyiz mahkemesinin denetiminden geçmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Zira ilk derece mahkemelerinin verdiği kararla, kanun yoluna başvuru hakkının engellenmemesi amaçlanmaktadır.
7. Müdafii ya da Vekilin Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
Avukatın başvuru hakkı, CMK’nın 261. maddesinde yer almaktadır. Bu maddede avukat müdafiliğini ya da vekilliğini üstlendiği kişilerin “açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yoluna müracaat edebileceği belirtilmiştir.
Müdafii ya da vekil, vekâletini üstlendiği kişilerin aleyhinde olan kararlarla ilgili kanun yoluna müracaat etmek zorundadır. Avukatın kanun yoluna müracaat etmemesi halinde, bu hususla ilgili vekil edenden yazılı talimatının ya da beyanının alınması gereklidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu verdiği bir kararda 2.4.1996 tarih ve 10-60/71 sayılı kararında sanık vekilinin hükmü sanık aleyhine temyiz edemeyeceğini belirtmiştir.
Avukatın kanun yollarına başvurma hakkını kullanabilmesi için vekâletname zorunlu değildir .
8. Şüpheli veya Sanığın Kanuni Temsilcisi ve Eşinin Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
CMK’nın 262. maddesi gereğince şüpheli ya da sanığın kanuni temsilcisi ile eşinin kanun yollarına müracaat hakkının bulunduğu belirtilmektedir. Kanuni temsilci ya da sanığın eşi, kanun yollarına müracaat hakkını bizzat kullanacaklardır.
9. Tutuklunun Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
Tutuklu, zabıt kâtibine beyanda bulunarak ya da kurum müdürüne beyanda bulunarak ya da kurum müdürüne dilekçe vererek kanun yollarına müracaat hakkını kullanabilecektir. Bu beyanın ya da dilekçenin kurum müdürüne iletildiği anda, mevzuatımızda yer alan süreler kesilmiş sayılmaktadır.
10. Üçüncü Şahısların Kanun Yollarına Başvuru Hakkı:
Mevzuatımızda sanık katılan gibi taraf sıfatı olmayan üçüncü kişilerin kanun yollarına müracaat hakkı ile ilgili bir hükmün yer almadığını belirtmek gerekmektedir. Ancak bu kişilerin de kanun yollarına müracaat hakkı bulunması gerektiği belirtilmektedir. Örneğin malına el konulan üçüncü şahıs, hakkında zorla getirme kararı verilen tanık ya da bilirkişinin de bu kararlara itiraz hakkı bulunmalıdır .
11. Sanığın Cezasının Ağırlaştırılmaması Yasağı
(reformatio in peius Yasağı)
5271 sayılı CMK’nın 265. maddesi gereğince, cumhuriyet savcısı sanık aleyhine temyiz müracaatında bulunduğu zaman, temyiz mahkemesi, hükmü sanık lehine bozarak değiştirebilir. Buna karşın cumhuriyet savcısının sanık lehine kanun yoluna müracaat etmesi halinde yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içermez.
Burada Yargıtay’ın hükmü yine sanık aleyhine bozabileceği, ancak önceki verilen cezadan daha ağır bir cezaya hükmedilemeyeceği belirtilmiştir.
Örnek vermek gerekirse, sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen mahkûmiyet kararından sonra Yargıtay söz konusu kararı zimmet sebebiyle bozsa bile verilen ikinci kararda ceza ilk karardaki ceza miktarından daha fazla olamayacaktır. Buna reformatio in peius yasağı denilmektedir.
12. Kanun Yollarının Belirlenmesinde Yanılma:
Kanun yollarına müracaat halinde bir yanılma sözkonusu olduğu takdirde, ilgili dilekçe görevli ve yetkili mercie iletilir. Kanun yollarına müracaat ederken yanılma hali hak kaybına yol açmayacaktır.
Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 5.12.2006 tarihli, 2006/1-278 E. ve 2006/291 K. sayılı kararında tartışılacak bir karar vermiştir. Bu kararda, ilk derece mahkemesinin kararında müracaat edilecek kanun yolu olarak yanlışlıkla “İtiraz” biçiminde gösterilmiş olsa dahi temyiz sürelerinin işleyeceğini ve süresinden sonra yapılan temyiz başvurusunun kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Yani sadece yasa yolu ve merciinin yanlış gösterilmiş olmasının “yasa yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyeceği ifade edilmiştir. Bu durumda, “temyiz” yasa yolu yanlış olarak “itiraz” biçiminde gösterilmiş olsa dahi temyiz sürelerinin işleyeceği ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusunun kabul edilemeyeceğini belirtmiştir.
Bu karar bizce hatalıdır. Zira CMK’nın 264. Maddesinde kanun yollarına başvuruda yanılma halinde başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağını, başvurunun yapıldığı merciin, başvuruyu derhal görevli ve yetkili mercie göndermesi gerektiği ifade edilmiştir.
Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 16.04.2007 tarih ve 2007/3471 E. ve 2007/2872 K. Sayılı kararı da bu yöndedir . CGK’nın anılan kararı CMK’nın 264. Maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu 15.06.2010 tarih ve 2010/3-127 E. ve 2010/149 K. Sayılı kararında katılan vekilin temyiz talebi üzerine yerel mahkemenin dosyayı itirazı inceleyecek olan mercie göndermesi gerekirken “temyiz isteğinin reddine karar vermesinin” yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir.
13. Kanun Yollarına Başvurudan Vazgeçilmesi:
Kanun yollarına müracaattan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir.
14. Sonuç olarak AİHS’nin 6. Maddesinde yer alan Adil Yargılanma Hakkı’nın ve Hak Arama Özgürlüğü kapsamında, herkesin hâkim ve mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına müracaat etmesi gerekmektedir. Yeni CMK’daki düzenlemeler bu yöndedir. 1412 sayılı CMUK’a göre 5271 sayılı CMK’da kanun yollarına müracaat edecek kişilerin kapsamı genişletilmiş ve kimlerin müracaat edebileceği açıkça belirtilmiştir. Haklı çıkarı zedelenen kişi ya da kişiler taraf sıfatı kazanarak kanun yollarına müracaat imkânı tanınmıştır. Kişi, ceza muhakemesinde taraf sıfatını kazanarak zedelenen çıkarını tazmin etme yoluna gitmektedir. Hâkim ve Mahkeme kararlarının yetkili ve görevli bir merci tarafından incelenmesi, hatalı ve yanlış kararların önüne geçilmesi son derece önemlidir. Kişilerin mağdur olmaması yönünden de bu hususlar dikkate alınmalıdır. Her türlü hâkim ve mahkeme kararlarına karşı, aleyhine karar verilen kişiye, verilen kararı üst mercie inceletme hakkı, Hukuk Devleti İlkesinin bir gereğidir. Bu hak herhangi bir gerekçe ile engellenmemelidir.