İklim Değişikliği Yazı Dizisi 3 | İklim Değişikliğine İlişkin Uluslararası Düzenlemelerin Türk Şirketlerine Olası Etkileri ve Farklı Piyasalarda Karbon Ticareti Uygulaması
İklim değişikliği yazı dizimiz kapsamında bir önceki makalemizde de belirtmiş olduğumuz üzere, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (“UNFCCC”) ve bu kapsamda düzenlenen uluslararası çevre sözleşmelerden biri olan Paris Anlaşması taraf ülkelere, iklim değişikliğinin ve etkilerinin azaltılmasına yönelik birtakım yükümlülükler getirmiştir. Bunların yanı sıra Avrupa Birliği (“AB”) Komisyonu, Aralık 2019’da Paris Anlaşması’nda yer alan çevresel hedeflerin daha somut hale getirilmesi ve karbon emisyonlarının 2030 yılına kadar %55 azaltılması, 2050 yılına kadar ise sıfırlanması (karbon nötr olma) hedefi doğrultusunda Yeşil Mutabakat’ı yayımlamıştır. Türkiye de Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nın 16 Temmuz 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanması ve 2015 yılında imzalamış olduğu Paris Anlaşması’nın onaylanmasına ilişkin kanun teklifinin 7 Ekim 2021 tarihinde TBMM’de kabul edilmesi ile birlikte bu yükümlülüklere tabi hale gelmiştir. Türkiye aynı zamanda, 2053 yılına kadar karbon salınımının sıfırlanması hedefini de ortaya koymuştur.
Söz konusu mutabakat, AB ülkelerinin yanı sıra AB ile ekonomik etkileşim içinde olan diğer ülkeler ve doğal olarak en çok yabancı yatırımı ve finansmanı AB’ye üye ülkelerdeki şirketlerden ve finans kuruluşlarından alan Türkiye bakımından da önem taşımaktadır.
Paris Antlaşması ve Yeşil Mutabakat’ın Türk Şirketlerine Olası Etkileri
- Yeşil Mutabakat çerçevesinde karbon kaçağını azaltmak amacıyla getirilen ve AB tarafından 2026’da uygulamaya konması beklenen Sınırda Karbon Vergisi-Sınırda Karbon Düzenlemesi (“SKD”) gibi uygulamalar ile AB’ye üye ülkelere ihracat yapan Türk şirketleri, ihraç ettikleri ürünler için ton başına 30 ile 50 Avro arasında karbon vergisi ödemek zorunda kalabilirler.
- Türk şirketlerinin Paris Anlaşması’na ve Yeşil Mutabakat’a uyum sağlamaması halinde AB’de yer alan yatırımcılar ve yatırım fonları, faaliyetleri sürdürülebilir olmayan şirketler yerine sürdürülebilir faaliyetler gösteren şirketlere yatırım yapmayı tercih edebilir, böylelikle de Türk şirketlerinin yatırım alması ciddi anlamda zorlaşabilir.
- Finansman sağlayan kredi kuruluşlarının ve kalkınma bankalarının öncelikli olarak sürdürülebilir faaliyetler gerçekleştiren şirketlere finansman sağlamayı seçmeleri ya da finansman kaynaklarını sürdürülebilir ve yeşil faaliyetlere ayırmak zorunda kalacakları düzenlemelerin sonucu olarak, sürdürülebilir olmayan faaliyetler gerçekleştiren şirketlerin finansmana erişimleri kısıtlanabilir ve/veya daha pahalı hale gelebilir.
- AB Komisyonu’nun, yeşil ekonomiye geçişten en çok etkilenenlere yardım etmek için “Adil Dönüşüm Mekanizması” adı altında 2021-2027 yılları arasında AB’de yerleşik şirketlere sağlayacağı düşünülen en az 100 milyar Avro tutarındaki mali destek ile bu şirketlerin yeşil ve sürdürülebilir dönüşümü, Türk şirketlerinden daha önce ve daha fazla finansal kaynak ve teşvik ile tamamlaması sonucu rekabet güçleri artabilecekken, yeterli finansmanı sağlayamadığı için bu dönüşümü tamamlayamayan Türk şirketleri karbon vergisi, finansmana erişim ve yatırımcı çekebilme kabiliyetlerinin sınırlanması gibi nedenlerle rekabet güçlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirler.
Peki Şirketler Ne Yapabilir?
Türk şirketlerinin de Paris Anlaşması’na ve Yeşil Mutabakat’a uyum çerçevesinde karbon emisyonları ile ilgili gerekli tedbirleri almaya başlaması, halihazırda başlamış olanların da bu tedbirleri kararlı şekilde ilerletmesi ve sürdürmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda şirketler, ilk olarak içinde bulundukları toplumu ve çevreyi de göz önünde bulundurarak kendi kurumsal işleyişi veya ürettiği mal veya hizmetler sonucu ortaya çıkan karbon ayak izini tespit etmeli ve kullanılan enerji ve hammadde kaynakları başta olmak üzere tüm girdiler dikkate alınarak karbon ayak izinin azaltılması veya sıfırlanması ve bunu yaparken sürdürülebilir çözümlerin geliştirilmesini hedeflemelidirler. Bu kapsamda şirketler, aşağıdakilerle sınırlı olmamak üzere;
- Bu konulara ilişkin yol haritalarını belirlemek adına kendi iç stratejilerini, prensip ve tüzüklerini oluşturabilir ve güncel gelişmeler ışığı altında bunları güncelleyebilirler.
- Atıklarını azaltıp kullanılan suyu geri kazanarak enerji, inşaat, endüstri ve ulaşım başta olmak üzere tüm sektörlerde yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih edebilirler;
- Karbon salınımının 17 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe giren Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmeliğe ve ilgili diğer mevzuata uygun şekilde ölçülmesi, düzenli olarak raporlanması, doğrulanması ve bunlara ilişkin risk yönetim planlarının oluşturulması için kendi bünyelerinde sistemler oluşturulabilirler;
- Kendi içlerinde karbon salım muhasebesi oluşturup karbon vergisinin getirebileceği ek maliyetleri belirleyebilirler;
- Uluslararası piyasalarda gün geçtikçe artan ve çevreye duyarlı her türlü finansal araç veya süreç olarak tanımlanan yeşil finansman gibi birçok alanda karbon salınımını azaltmayı hedefleyen projelere ve çevre dostu teknolojilere yatırım yapabilirler;
- Üretim süreçlerinde sürdürülebilir ve geri dönüştürülebilir malzemeler kullanabilir, sürdürülebilir bir tedarik zinciri oluşturabilirler; ve
- SKD düzenlemesine yönelik ülke çapında ve kendi özelinde hazırlıklar yapabilir ve bu konuda AB’nin çıkaracağı düzenlemeleri yakından takip edebilirler.
Şirketler böylelikle “yeşil ekonomi” ye katkıda bulunabilir ve yatırımcı olarak bu alanlara girerek hem yeni faaliyet/kâr alanları yaratabilirler hem de Paris Antlaşması’na uyum sürecinin hızlanmasına katkıda bulunarak yüksek karbon salınımı yapan diğer ülkelere göre rekabet güçlerini yükseltip, AB ülkelerine yapılan ihracat seviyesini artırabilirler.
Karbon Emisyonlarının Azaltılması Hedefiyle Doğrudan İlişkili Olan ve Karbon Piyasalarında İşlem Gören “Karbon Kredileri (Sertifikaları)” Nedir?
Karbon kredisi kavramı, Paris Anlaşması’nın 6. maddesinde belirtilmekle birlikte ilk olarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 2005’te yürürlüğe giren ve günümüzde 191 ülkenin onaylayarak taraf olduğu Kyoto Protokolü ile gündeme gelmiştir. Bir kredi, bir ton karbondioksite (veya diğer bir sera gazına) eşit bir kütlenin emisyonuna karşılık gelmektedir. Protokol de, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gibi, ülkeleri Ek-I, Ek-II ve Ek-I dışı olarak üçe ayırmış ve öncelikli olarak taraf olan 37 gelişmiş (sanayileşmiş) ülkeye sera gazı salınımlarını azaltmak için yasal olarak bağlayıcı ulusal kotalar tanımıştır. Bu protokolü imzalamış olan gelişmiş ülkelerin kendilerine tanınan miktarda atmosfere sera gazı salınımı yapabilmesi mümkündür.
Piyasalarda çoğunlukla karbondioksit ticareti yapılması nedeniyle bu piyasalara genel olarak “karbon piyasaları” ve yapılan işleme de “karbon ticareti” adı verilmektedir. Bu krediler dünya çapında AB ETS kapsamında Avrupa İklim Borsası (ECX), Avrupa Enerji Borsası (EEX), Montréal İklim Borsası (MCeX), Nord Pool, Climex, Bluenext ve Avustralya İklim Borsaları gibi zorunlu piyasalar ile Şikago İklim Borsası (CCX) başta olmak üzere gönüllü piyasalarda ticari olarak spot veya vadeli işlem ile alınıp satılmakta ve hızla büyüyen bir pazar haline gelmektedir.
Protokole taraf ülkelerin karbon azaltım yükümlülüklerini yerine getirmelerini kolaylaştırmak için Kyoto Protokolü’nün başlıca üç piyasa mekanizması bulunmaktadır:
1- Temiz Kalkınma Mekanizması (“Clean Development Mechanism-CDM”): Protokolün Ek-I listesinde yer alan ve emisyon azaltım yükümlülüğü altındaki bir ülkenin yatırımcısı, sera gazı salınım azaltımı yükümlülüğü olmayan Ek-I dışı ülkelere yatırım yapabilir ve emisyon azaltımı sağlanan projenin sonunda ev sahibi, Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredileri (Certified Emission Reductions-CER) elde eder ve bu sertifikaları piyasada satabilir.
2- Ortak Uygulama (“Joint Implementation-JI”): Bu uygulamada karbon kredilerinin alım-satımı Ek-I ülkeleri arasında gerçekleşir. Sera gazı emisyonunun azaltılmasını amaçlayan projelere yatırım yapan ülke, Emisyon Azaltma Birimi (“Emission Reduction Unit-ERU”) kazanmaktadır. Kazanılan ERU’yu kendi ülke taahhüdünü yerine getirmede ya da piyasalarda satmak için kullanabilir.
3- Emisyon Ticareti Sistemi (“Emissions Trading Scheme (ETS)/cap-and-trade”): En bilinen ve uygulanan bu sistemin Temiz Kalkınma Mekanizması’ndan farkı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımına gidilmeden, taraf olan ve karbon azaltım yükümlülüğü olan bütün Ek-I ülkeleri azaltım faaliyetleri için yatırım yapabilmektedir. Emisyon Ticareti Sistemi’ne göre, herhangi bir ülke ya da üretici kendi kotasını aşarsa, sera gazı emisyonlarının meydana gelebileceği faaliyetlerde, alternatif enerjiye, enerji verimliliğine yönelik yatırımlar yaparak daha az karbon salınımına sebep olan bir ülke ya da üreticiden Emisyon Azaltımı Alım Sözleşmesi (Emission Reduction Purchase Agreement (ERPA)) imzalayarak bu protokol çevresinde oluşturulmuş zorunlu piyasalarda kendi emisyonlarının telafi edilmesi, etkisinin dengelenmesi amacıyla karbon kredisi/emisyon izni satın alabilmektedir. Diğer tarafta, bu kotanın altında sera gazı salınımı yapan bir ülke veya üretici, kullanmadıkları miktardaki sera gazı emisyon izinlerini (European Union Allowance Unit -EUA) karbon cinsinden değerlendirip bir başka tarafta, kotasını aşmış bir ülkeye yahut üreticiye satabilmektedir. Emisyon Ticareti Sistemi yukarda açıklanan diğer iki proje temelli mekanizmadan farklı olarak piyasa temelli olarak gerçekleştirildiğinden bu sistemde fiyatlar piyasa arz ve talep durumuna göre belirlenmekte ve farklı ülkelerdeki arz ve talep farklılıklarına göre fiyatlar da değişkenlik gösterebilmektedir.
Sera gazlarını düşürmek amacıyla geliştirilmiş olan Emisyon Ticareti Sistemi’nin günümüzdeki en büyük örneği AB içinde 2005 yılında faaliyete geçen Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Sistemi’dir (European Union Emission Trading Scheme-EU ETS). EU ETS, karbondioksit emisyonlarının azaltılması amacıyla geliştirilmiş, içinde elektrik santralleri, petrol rafineleri, demir-çelik, çimento, cam ve seramik ve kâğıt gibi enerji yoğun sektörlerdeki büyük kirletici işletmeleri barındıran ilk bölgesel emisyon ticareti sistemidir.
Kyoto Protokolü’nü henüz imzalamamış ülkeler ise gönüllü olarak sera gazı emisyonlarını azaltıp, gönüllü karbon piyasalarında bu kredilerini satabilmektedirler. ‘VER’-Voluntary Emission Reduction Certificates, Kyoto Protokolü’ne üye olmayan ve gönüllü emisyon azaltımı yapan ülkeler için geçerli olan karbon sertifikalarıdır. Karbon emisyonlarını denkleştirmek isteyen kuruluşlar, VER kredisi (sertifikası) sahibi kuruluşlardan karbon kredilerini satın alabilirler. Toplam sera gazı emisyonunu kapsayacak şekilde karbon kredisi satın alan kuruluşlar böylelikle karbon emisyonlarını sıfırlamış olurlar.
Gönüllü karbon piyasalarını Kyoto Protokolü kapsamındaki zorunlu piyasalardan ayıran en önemli fark ise, işlem gören salınım azaltımlarının ulusal yükümlülük kapsamı dışında devletlerin belirlediği politikalar ve hedeflerden bağımsız olarak gönüllülük esasında gerçekleştirilmeleridir. Gönüllü piyasada CDM ya da Uluslararası İşlem Kayıt Sistemi (ITL) gibi kayıt sistemleri yoktur, ancak kredilerin birden fazla kez satılması gibi sorunların engellenmesi amacıyla Gold Standard, Voluntary Carbon Standard (VCS), Verified Emissions Reduction+ (VER+) ve Voluntary Offset Standard (VOS) gibi kuruluşlar kendi kayıt sistemlerini oluşturmuşlardır.
Türkiye, Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük (2008–2012) döneminde, sözleşmeyi henüz imzalamadığı ve bu sebeple herhangi bir sera gazının salınımının azaltılması yükümlülüğü olmadığı için zorunlu karbon piyasalarındaki mekanizmalardan yararlanamamıştır. Aynı zamanda AB’ye de üye olmadığından AB Emisyon Ticareti sisteminden de faydalanamamaktadır. Bu sebeple kamu kurumları ve Türk şirketleri karbon piyasası projelerini, Protokol’deki mekanizmalardan bağımsız olarak geliştirilen, çevresel ve sosyal sorumluluk ilkesi prensibine göre oluşturulan gönüllü karbon piyasalarında yürütmektedir. Türkiye’de gönüllü piyasada gerçekleştirilen projeler, 2013’te yürürlüğe giren “Gönüllü Karbon Piyasası Proje Kayıt Tebliği” ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kayıt altına alınmaktadır. Tebliğ ile kaydı yapılacak projeler aracılığıyla, karbon azaltım sertifikalarının nerede ve hangi proje ile elde edildiği tespit edilerek, mükerrer sayımın önüne geçilmesi, piyasada şeffaflığın ve bütünlüğün sağlanması hedeflenmektedir. Ayrıca, bu sayede Türkiye’de üretilen karbon sertifikalarının güvenilirliğinin artırılması da amaçlanmaktadır.
SONUÇ
Ülkemizde emisyon azaltımı ile ilişkili olarak yakın zamanda yapılmış olan en kapsamlı çalışma olan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Dünya Bankası ortaklığında gerçekleştirilen ve karbon piyasalarına geçiş sürecini konu edinen Karbon Piyasasına Hazırlık Ortaklığı Projesi (PMR (Partnership of Market Readiness)) ilerletilerek, önümüzdeki ay yapılması planlanan İklim Şurası ile birlikte AB’nin ETS’sine benzer bir emisyon ticaret sistemi kurulması ve Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi konuları içeren yasal düzenlemelerin Türkiye’ye de en kısa zamanda getirilmesi ve AB’deki Adil Dönüşüm Mekanizması’na benzer bazı teşviklerin Türk şirketleri için de sağlanması önümüzdeki dönemde Türkiye ve Türk şirketlerinin lehine olacaktır. Bu kapsamda özellikle üretimin yoğun olduğu bazı sektörlerde faaliyet gösteren Türk şirketleri yakın gelecekte, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Paris Anlaşması ve Yeşil Mutabakat gibi iklim yasalarına azami uyum sağlayarak faaliyetlerini bunlara uygun şekilde gerçekleştirmeye daha da odaklanacak ve yeşil ve sürdürülebilir bir ekonomi yaratmanın önemli araçları olan uluslararası karbon piyasaları ve karbon kredisi ticareti içinde çok daha aktif şekilde yer alacaklardır.